Lacivert gecelerin berraklığında hayaller kurarken, gökyüzü bana hep geleceğimi kurma sevincini bahşetmiştir. Avlulu evimizin toprak damlı, gökyüzü manzaralı gece yatıları, mavi gecelerimin beni ve ailemi ne kadar huzurlu ve mutlu ettiklerini şu an düşündükçe o günlerin bizim için ne kadar güzel ve ne kadar rahatlatıcı, huzurlu olduğunu daha çok anlıyorum.

Yorgun geçen günün sonunda babam, annem ve sekiz kardeşimle toprak damda yan yana dizilmiş yataklara içten bir huzurla uzandığımızda, lacivert gökyüzü; bir genç kızın çeyizindeki gibi zarif yıldızlar motif motif dizilmişti ihtişamlı yaşlı dünyamıza. Dünya yaşlandıkça benim rüyalarım daha da gençleşecekti.

Hayallerim ve kaderim tanıştığım güzel bir yüzle 'yıldız yağmuruna' dönecekti. Çünkü ben her yatağa uzandığımda uykuya yavaş yavaş yenilirken 'yıldız yağmuru' bir 'öğretmen' olup kalbime rahmet olarak düşecekti.

Her şey kader programına uygun bir şekilde cereyan ederken babam, meslek sahibi olmam için beni tamirciye, bir ustaya teslim etmeyi ve hayatımı öyle kazanmamı düşünüyordu.

Annem ise dua ediyordu bana ve lacivert gecelerin bitimsiz akşamlarında kayan yıldızları sorduğumda ise küçük dünyamda her yıldız kayışının bir insanın ötelere göç ettiği gerçeğini anlayamıyordum; ta ki bir gün gelen acı bir haberle evimizdeki en parlak yıldızın hayatımızdan kaydığını söylediğinde anlamıştım ölümün soğuk yüzünü. Ve O zaman babamın sessiz cansız bedeniyle yüz yüze gelince anlamıştım yıldız yağmurunun diğer adının 'ölüm' olduğunu.

Kardeşlerim, annem ve ben yaşamın en güzel yerinden tutunmuşken, bu ayrılığa nasıl dayanacağımı, evin en büyüğü olarak sırtımdaki yükü nasıl taşıyacağımı düşünüp dururken bir yıldız nasıl gökyüzünden yere kayıyorken ardından ışık hüzmeleri bırakıyorsa, bu durum ne kadar insana hüzün veriyorsa, sınıfa ilk girdiğimde koridordan asil bir adamın kapıdan mütevazi sınıfımıza girişiyle yeni bir yıldızla tanışmış oluyordum.

İşte o zaman hayatıma yeni bir yıldız girmişti ve bu 'yıldız' benim yaşamımın en 'Parlak Yıldızı' oluvermişti.

Çünkü babamın yerini o almıştı birden bire. Derste baba şefkatiyle saçlarımı okşayışını hiç unutamam...

Hem çalışıyorum evimizin bütçesine katkı sağlamak için, hem de okuyordum geleceğimi kurgulamak için. Yeni yıldızım ders anlatırken davudi sesi bana ninni gibi gelirdi ve ben onun dersinde dinlendiğimi hissederdim her zaman. Onun dersinin bekleyişimi bir dizi film bekler gibi beklerdim. Bir gün yine mahmur gözlerle dersi dinlerken beni tahtaya kaldırdı.

Bana hayatımın gayesini sordu ne olmak istiyorsun diye? Nerden bilebilirdim ki söyleyeceklerimin aslında kaderimin olacağını! Tek kelimeyle 'sizin gibi olmak istiyorum öğretmenim!'dedim. Kader ağlarını örüyordu, ben hem çalışıyorum hem okuyordum. Çalıştığım yere bir gün öğretmenim, arkadaşlarıyla birlikte geldi. Onlara gereken hürmeti ve hizmeti yaptım.

Patronun öğretmenlerinden para almayabilirsin, ikramını tam yap demişti. Ben de ne kadar ısrar ettiysem olmaz dediler. Hocam ise 'Ne zaman iş sahibi olursan yada öğretmen olursan bizim paramızı almazsın.'demişti. O günden sonra hocamla aramızda bir yakınlık bir dostluk peyda olmuştu. Baba sevgisinin yerini, babamdan kalan boşluğu o doldurmuştu sanki...

Okumam gerekiyordu. Benden beklenenin üstünde performans göstermem lazımdı. Annemin ve kardeşlerimin umuduydum. Her şey şiirlerdeki, filmlerdeki gibi değildi. Baharın tazelikleri evimize uğramıyordu, hayatımız sonbahardı büsbütün sanki.

Ama onun derslerdeki asil duruşu, sımsıcak sözcüklerin ağzından dökülüşü ve içimi ısıtırcasına bakışı, yüreğimdeki yaraları sağaltmaya yetiyordu. Ben hayallerimin tazelendiğini hissediyordum kalbimde, umutlar yavaş yavaş şavkıyordu onun dersinden sonra. Umutlarım, hayallerim kanatlanmış, kendime gelmiştim. 'Yeter! Diyordum artık, kendine gel, topla kendini.'

Devam edecek...!!!