BEŞİNCİ BÖLÜM

M. Sarmış: Kültürel çalışmalar tamam, ya siyasi çalışmalar?

M. A. Maraş: O sıralar 12 Eylül sonrası ilk seçimler yapıldı. Anavatan Partisi kazandı. Biz İslamcı gençlerse Necmettin Erbakan Hoca'dan işaret bekliyorduk. O da haber göndermiş, 'parti kuracağız, hazır olun' demişti. Nitekim daha sonra Refah Partisi kuruldu. Ekibimizden Halil Soran partinin kurucu il başkanı oldu. Bu arada yaptığımız çalışmalar iktidar temsilcilerini tedirgin etmişti. O sıralar Halk Eğitim Merkezi Müdürü olan İbrahim Halil Çelik'in tayinini Sinop'a çıkardılar. Biz de 'istifa et, belediye başkan adayımız ol' dedik. Böylece ekibimizden biri de belediye başkan adayımız olmuş oldu. Aramızda fark yok. Onumuz birimiz için… Büyük bir coşkuyla 25 Mart 1984'te yapılacak olan mahalli seçimlere hazırlandık. Ben gündüz daireye gidip resmi görevlerimi yapıyor, gece de arkadaşlarla beraber siyasi propaganda çalışmalarına katılıyordum. O zaman televizyon, internet yok tabii, tek malzememiz teyp kasetleri ve Allah ne verdiyse hitabet…

Uygulayacağımız taktiklerin belirlenmesinde çok etkiliyim, Çelik'in konuşma metinlerinin çoğunu ben hazırlıyorum. Sonunda iktidara rağmen biz kazandık, hem de büyük farkla. O zaman bu başarı Türkiye genelinde büyük ses getirdi. Herkes merak etti; bu iş nasıl oldu, bunlar kim, filan, bir sürü soru… Aylarca gözetim altında kaldık.

Bir grup entelektüel Müslüman genç… İnanmış, idealist… Ağa çocuğu değil, siyasi geçmişleri yok. Adı sanı olmayan bir grup genç, halk çocuğu… Nasıl olur? Herkes bunu soruyor. ABD'nin bile dikkatini çekmişti. Amerikan elçiliğinden bile gelip incelediler. Etrafımızı bir takım çıkar grupları çevirdi. Tabii bizim onlarla bir işimiz olamaz.

M. Sarmış: O dönemleri ben de hatırlıyorum. Konya'da öğrenci idim.

M. A. Maraş: Tabii bütün bu çalışmalardan dolayı iktidar benden de rahatsızdı. Kendi ikballeri için tehlikeli buldular. Gidip devrin tarım bakanına şikayet ettiler. Bunu Urfa'dan alacaksın diye bastırdılar. Genel müdür Urfa'ya kadar geldi. 'Seni almazsam beni alacaklar' dedi. 'Nereye istersen oraya vereyim?' Gideceğim yerin Ankara'ya yakın olmasını istiyordum.

Arkadaşlarımın çoğu orada. Üç yer vardı gidebileceğim; Eskişehir, Kayseri ve Kastamonu… 'Eskişehir olur mu?' dedi, 'olur' dedim. 1985 Haziran'ında Eskişehir'e tayinim çıktı. Türkiye Zirai Donatım Kurumu bölge müdürü olarak… Böylece bir kere daha beni Urfa'dan kopardılar.

O günlere dair bir hatıramı da anlatmak isterim:

Daha Urfa'dayım. Bir gün, devrin Urfa Valisi Erdoğan Cebeci ziyaretime geldi. Makam odasında oturduk, sohbet ettik. Sonra bana dedi ki: 'Müdür bey, sen devlet memurusun. Devlet memurunun aktif siyasetle ilgisi aslında suçtur. Sen ise siyaseti alenen yapıyorsun. Urfa Belediye Başkan Adayı İbrahim Halil Çelik'i destekliyorsun. Peki, bundan dolayı görevden alınacağından korkmuyor musun?' Vali beye dedim ki, 'Sayın valim ben, yazar bir adamım. Aynı zamanda inandığım bir davaya da gönül vermişim. İnandığım dava uğruna her şeyi yaparım. Sonuçlarına da katlanmayı peşinen göze almışım. Eğer bu çalışmalarımdan ötürü suçlu görülüp görevden alınacaksam hiçbir korku ve tereddüdüm yok. Sonuç ne ise ona razıyım ve hazırım'.

Vali bey müsaade isteyip odamdan çıkarken, ben de ona refakat edip, makam aracına kadar onu yolcu ediyorum. Tam o anda bana döndü, kulağıma eğilerek aynen şöyle dedi: 'Korkma Müdür Bey. Ayrıca cesaretine de hayran kaldım. Çalışmalarına devam et. Çünkü ben de İbrahim Halil Çelik'i destekliyorum.' Tebessüm ederek makam aracına bindi ve gitti.

Karadenizli, dört dörtlük, yiğit bir devlet adamıydı. Allah rahmet eylesin. Dediği gibi oldu. Seçimden bir süre sonra Urfa'dan Eskişehir'e gönderilerek cezalandırıldım.

M. Sarmış: Bu işler böyle abi.

M. A. Maraş: Olsun. Eskişehir'de de rahat durmadım. Resmi görevim dışında bir yandan sanatla uğraşırken, bir yandan da yine siyasetle ilgilendim. Malum Anavatan Partisinde dört eğilim vardı; ben bunlardan İslamcı kanatla irtibat kurdum. Eskişehir'de yedi yıl kaldım. Atasoy Müftüoğlu ile tanıştık. Çok yakın, çok güzel bir ilişkimiz oldu. Halen de devam ediyor irtibatımız. Zaman zaman gidiyorum, görüşüyoruz.

M. Sarmış: Sonra Balıkesir dönemi.

M. A. Maraş: Evet, 1991'de. Orada 5 yıl kadar kaldık. 1992'de Fatma Hanımla evlendik. Adana'da evlenip Balıkesir'e geldik. 1996'da büyük bir kaza geçirdim. Türkiye Yazarlar Birliği'nin genel kuruluna katılmak üzere yola çıktığımız otobüs şarampole yuvarlandı, ayağım kırıldı. Bir süre koltuk değneği ile yürüdüm. Dinlendim, bol bol kitap okudum, yeni şiirler yazdım. Üç ay kadar sonra da tayinim Ankara'ya çıktı.

Zirai Donatım Kurumu genel müdür yardımcısı olarak. 'Mevcut genel müdür üç dört ay sonra emekli olacak, o zaman genel müdür olursunuz.' dediler. Tamam, dedim. Yeniden evi yükledik. Kaçıncı göç? Macera yani. Hiçbir yerde durmuyoruz. Ankara'da hem genel müdür yardımcılığı, hem yönetim kurulu üyeliği…

M. Sarmış: Yazarlar Birliğindeki göreviniz de o zamana denk geliyor sanıyorum.

M. A. Maraş: Evet. 1997'de Türkiye Yazarlar Birliği Vakfı mütevelli heyeti başkanlığına seçildim. Ondan bir yıl sonra da 1998'de bu sefer Türkiye Yazarlar Birliği genel başkanlığına seçildim. 2000'e kadar devam etti. Urfa Şubesi de benim başkanlığım zamanında açıldı. Ben açtım. Kurucu başkanı Cuma Ağaç'tır.

M. Sarmış: Abi, isterseniz kronolojiye ara verip kitaplarınızdan devam edelim.

M. A. Maraş: Hareket Dergisinde şiirlerim yayınlanıyor. Mehmet Doğan ve Ezel Erverdi, 'senin şiirlerini kitap yapalım' dediler. O arada Topçu Hoca 1975'te vefat ettikten sonra derginin ve yayınevinin adı Dergah olarak değiştirilmişti. Dergininin başına Mustafa Kutlu getirildi. Yayınevini de Ezel Bey üstlendi. Benim ilk kitabım da Dergah Yayınlarının 19. Kitabı olarak çıktı. 'Doğudan Batıdan Ortadoğudan'. Yıl 1976. İsminden dolayı çok tanındı. O zamanlar şiir kitapları 3 binden aşağı basmazdı.

İkinci kitabım Aydın'da sürgünde iken yayınlandı. Yine şiir; 'Şehrayin'. İstanbul'da 'Elifbe Yayınları'ndan çıktı. Mustafa Miyasoğlu'nun çok emeği vardır. İlk kitabımda Mehmet Doğan ve Ezel Erverdi'nin ikincisinde ise Mustafa Miyasoğlu rahmetlinin emeği vardır. Ben taşradaydım ya ondan, arkadaşlar yardımcı oluyordu. Miyasoğlu, en yakın arkadaşlarımdan biriydi.

M. Sarmış: Romanlarıyla meşhur.

M. A. Maraş: Tabii. Hatta bir gün bana, 'Ben şair miyim, romancı mıyım?' diye sormuştu. 'Sen romancısın, şairliği bize bırak' demiştim.

M. Sarmış: Şehrayin ile beraber bir ödül de geliyor sanıyorum.

M. A. Maraş: Evet. TYB'nin o yıl ki 'yılın şiir kitabı' ödülüne layık görüldü. Şöyle yapalım isterseniz. Kitaplar ve ödüller konusu uzun gider. Arzu ederseniz, size takdim ettiğim hatıra kitabımdan birer listesini çıkarıp röportaja ekleyin.

M. Sarmış: Olur. Zamandan da tasarruf etmiş oluruz böylece. Aslında kitabı şöyle bir karıştırdım. O kadar çok konu başlığı var ki, hepsini sormaya kalksam saatlerimizi alır. En iyisi onu meraklısına bırakıp biz kaldığımız yerden hayat hikayenize devam edelim. Resmi görev nasıl devam etti? Emeklilik ne zaman oldu?

M. A. Maraş: Tamam. Vakti gelince çok beklemeyip emekli oldum. 1972 yılında Antalya'da başladığım memuriyet hayatım, 27 yıl 8 ay sonra 1999'da Ankara'da sona erdi. Elli yaşında kendi isteğimle emekliye ayrıldım. Ankara'ya yerleştim. Aynı yıl Fazilet Partisi'nden milletvekili aday adayı oldum ama aday olamadım. O faslı es geçmek istiyorum. O yüzden bir daha siyasete girmemeye karar verdim. Ta ki Tayyip Bey Ak Parti'yi kuruncaya kadar.

M. Sarmış: O arada Hacca da gitmişsiniz.

M. A. Maraş: Evet, emekli olunca gitmeye çok önceden niyetlenmiştim. Allah nasip etti, 2001 yılında hac görevimizi yerine getirdik.

M. Sarmış: Allah kabul etsin.