Otobüse bindiğimde sabah sabah tüm keyfimin ilk dakikadan itibaren bozulacağını bilemezdim tabii. Elimde ağır bir çanta yüküm vardı ve onu taşımaktan başım dönmeye başlamıştı. Boyun fıtığını tetiklemişti elimdeki çanta. Bu yüzden boş bir yer bulabilme umuduyla ilerledim. Bir an önce oturmak istiyordum, kendimi kötü hissediyordum. 

Bir yere yığılmasam iyiydi.   Hemen önümde bir çocuğun oturduğunu görünce annesine hitaben "Çocuğunuz mu?" "Evet"" dedi. Bu ihtimali düşünmeden edemezdim. "Oturduğu yerin ücretini ödediniz mi?" "Yok ödemedim, ne olmuş?" dedi yine, kayıtsız ve başından savmak ister nahoş bir tavırla. Bu sinirlerimi oynattı doğrusu." O zaman kucağınıza alın." "Almıyorum" demez mi? Neye uğradığımı şaşırdım. 

"Ama başkalarının hakkını alıyorsunuz." dedim usulca. Zira rezalet çıkarmak gibi bir niyetim yoktu. Nazikçe uyarmak istemiştim.  "Bana haktan maktan söz etme! Hakmış! Görmüyor musun çocuk hasta!" diye kızgın bir köpürmeyle yükseldi. " Ben de hastayım doğrusu." Dedim. Ama çocuğa bakınca hiç hasta görünmediği gibi daha çok uyumak istiyor gibiydi. Yine de hasta olma ihtimalini düşünerek ısrar etmedim. Hadi dedim içimden ben hakkımdan feragat edeyim bu çocuk için. Ama annesinin şirretliği doğrusu tüm öfkemi ayaklandırmıştı. Buna rağmen öylece dikildim orada. Bir yandan da içimden dua edip duruyordum, düşüp bayılmaktan korkuyordum.  

Çok değil bir durak sonra kadın ayaklandı. Bir yandan da söyleniyordu. "Hadi kalk kızım, hakkı olan otursun." diyordu öfkeyle. Kızgınlığına rağmen bana yer vereceğini sanmıştım bir anlığına. Yanlış yaptığının farkına vardı herhalde diyordum içimden. Ben durdurdum onu. " Gerek yok oturun." dedim. Nasılsa feragat etmiştim hakkımdan. Oysa ben ne iyi niyetliymişim!  Meğer kadın zaten ineceği durağa gelmişti! Bu yüzden kalkmıştı.  Bütün rezaleti bir durak için mi yapmıştı yani? Yanımdan geçerken de kulağıma çaldırarak "Hakmış, kimsenin hakkı yok, ben oturmuşsam benim hakkımdır!" demez mi? Sanki ben onu yerinden etmişim. Oysaki uyarım hakkı olmadığı yer içindi. Ücretini vermiş olsa zaten söyleyecek sözüm olmazdı. Rezaletin bu kadarına pes doğrusu! 

Yanından hışımla geçerken dayanamadım ben de "Benim hakkım da senin hakkın kadardır! Hem başkasının hakkını gasp ediyor hem de utanmadan konuşuyorsun!" dedim. İşine gelmemiş olmalı ki cevap vermeden alelacele otobüsten aşağı atladı. Parasını ödemiş olsa kimsenin bir şey demeye hakkı olmazdı elbette. Ama hem parasını ödememiş hem başka yolcuların oturmasına mâni oluyor, bir de bana haktan bahsetme diyordu. Hani kendini bilen biri olmazsam çocuğu kaldırır öyle otururdum ama kendime yakıştıramadığım bir hareket olurdu. Üstelik sırf çocuktur diye üstelememiştim. Bir çocuk merhameti hak ediyordu. Ama anlayıştan yoksun annesi yersiz cazgırlığı ve saldırgan tutumundan dolayı hiçbir iyi niyeti hak etmiyordu. 

Kadın indi gitti. Ben geçtim oturdum ama kafamda envai çeşit düşünce. Nereden nereye savrulmuştuk böyle? İnsani ve İslami değerlerimiz nasıl da örselenmiş ve medeniyetten yoksun bir duruma gelmiştik? Düşünüyordum, çocuklarım küçükken ben de yanıma oturtmayı tercih ederdim. Ancak kesinlikle ücretini öderdim. Çünkü kimsenin çocuğuma ayırdığım yeri almasını istemiyordum. 

Buna rağmen çoğu zaman çocuklarım kendi istekleriyle kalkıp yer verirlerdi. Böyle yetiştirmiştim onları. Parasını ödeyip oturduğunuz yer sizindir derdim. Hatta kalkmalarını isteyenlere de ücreti ödediğimi bilhassa söylerdim ki kimsenin hakkına girmediğimi anlasınlar diye. Bir defasında ısrarlı biri zorla çocuğumu kaldırmak istemişti de şoförün kendisi yolcuyu uyarmıştı. O da çarnaçar kabullenmişti durumu.
 
Fakat şu anki durumumda ben hem ısrar etmemiş hem de toplu taşıma hakkımı çocuğa bağışlamıştım. Üstüne üstlük kadın hakarete varan bir şekilde sesini yükseltip sanki ben ona haksızlık etmişim gibi söylenmişti. İşte bu tavır insanı çileden çıkarıyordu! Bu düpedüz hakaret ve hak gaspıydı! Kul hakkına önem veren bir ümmet iken, başkalarının hakkını önemsemeyen dahası gasp eden ve bunu umursamazca yapmaya devam eden insanlara nasıl dönüşmüştük? İnsan kabullenmekte zorlanıyordu. 

Mesela kadın çocuğu gerçekten hasta olsa ve benden yerimi istese belki yürekten bir şekilde seve seve yerimi verirdim. Ama o hem suçlu hem güçlüydü. Benim hakkımı yok sayıyordu. Her şeyi kendine layık görüyor bir başkasının kamusal hakkını elinden alıyordu. Ve bu gayet tabii geliyordu ona. Bundan olsa gerek uyarım hoşuna gitmediği için öfkeyle köpürmüştü.  Aynı hareketi çok kereler yapmış olmalı ki sesini yükselterek üste çıkmaya çalışması ve kavgaya davet eder gibi konuşması bunu gösteriyordu. 

Allah ıslah etsin insanımızı ama adab-ı muaşeret dediğimiz günümüzde görgü kuralları diye adlandırdığımız insani davranışlardan o kadar uzaklaşmışız ki acınası halimizi göremiyoruz belli ki. Görüyorsak nefsimizin aksine de olsa neden hassasiyet göstermiyoruz? Bu kadar mı insanlıktan çıktık? Toplu yaşama kurallarından bihaberiz. Veya tam tersi bildiğimiz halde kuralları ve tabi ki diğer insanların haklarını umursamazca çiğniyoruz. Kul hakkı geçtiğini artık hiç tefekkür etmiyoruz. Bu o kadar bariz bir durum ki. İnsan üzülmeden edemiyor doğrusu.

Bazen anlayışsız insanları gördükçe Hz. Hüseyin'in bir sözünü yüzlerine söyleyesim geliyor. Kendisini ve ailesini katletmek üzere gelenlere şöyle söylemişti o kutlu insan: "Müslüman olamadınız, bari insan olsaydınız!" Fakat insanlığın da esamesi artık okunmuyor insanımızda.  Ne kadar hayıflansak az, ne söylesek kâfi değil. 

Dünyaya medeniyet öğreten atalardan, hak hukuk, insaf, ölçü kıymet bilmeyen torunlara nasıl geldik? Eğitim sistemimiz insan eğiten değil de öğüten bir sistem olduğundan olabilir miydi bunun sebebi? Bu kadar fazla cahil insan yetiştirmeyi nasıl başardık? Değerli bir dostumun dediği gibi bu kadar cahillik ancak eğitimle mümkün olabilir! Basit gibi görünen bir tavır ve davranış aslında çok ciddi bir ahlaki yozlaşmanın göstergesi oluyor. Yer vermeme meselesi gibi…  

Bu durumu düzeltmenin tek çaresi eğitim tabii ki! Ailede, sokakta, kurumlarda, okullarda ciddi bir ahlaki eğitim derken, halkın diniyle imanıyla, değerleriyle ahlakıyla çelişmeyen bir eğitim ile mümkün olabilir. Kısacası evrensel değerler eğitimi ile insanımızı eğitebilmeliyiz. Haksızlığın her türüyle dürüstçe mücadele etmezsek, iyi bir toplumsal ahlaka sahip olmazsak yok olduğumuzun resmidir.