"Hadi siz bildiğiniz olan şey hakkında tartışıyorsunuz. Fakat bilginiz olmayan hakkında niçin tartışıyorsunuz? Oysa Allah her şeyi bilir; siz ise bilmezmezsiniz." (Al-i İmran:66)

Bir ülkede herkes aynı şeyi düşünüyorsa, o ülkede hiç kimse bir şey düşünmüyor demektir.
Düşünen insanın horlandığı, hele yüksek sesle düşünen ve düşündüklerini hayata geçiren idealist insanlar, ne yazıktır ki bu ülkede yadırganıyor. Hatta sosyal hayatta bazı makamlardan uzak tutulmaya gayret edildiği gibi, bu çalışkan insanlara enayi gözüyle de bakılıyor. Maalesef, hırsızların, dalkavukların, yalakaların ve sululuk yapmayı kendine şiar edinen insanların onure edildiği, yozlaşmış bir sosyal anlayış bataklığına itilmiş durumdayız...
Avrupa Birliği'ne girme ümidiyle koridorlarda bekletilme sürecinin halen devam ettiği bugünlerde, Avrupa insanının bize, atalarımızın hasletleri olan fikirleri, eylemleri sorup bunları uyguluyor musunuz diye, bizi imtihana tabi tuttuğu-deyim yerindeyse bizi çaresiz bir öğrenci gibi yıllardır ikmale bıraktığı-açıkça göz önünde. Biz ise kendimizi yanlış, doğru olmayan davranışlardan alıkoyamıyoruz ve yanlışta ısrara devam ediyoruz ve kendimizi zor durumda bırakmaktan geri durmuyoruz.
Her sağlıklı toplumdaki gibi, toplumun her ferdi, demokratik ve sosyal adalettin olduğu, bireyin hak ve özgürlüklerine saygı duyulduğu, düşünce özgürlüğünün bulunduğu bir ortamda yaşamak ister. Bunlar insanoğlunun en doğal istekleri; hava, su gibi en doğal ihtiyaçlarındandır. Bunların hepsi birbirini tamamlar nitelikteki kavramlardır ki, biri olmayınca diğeri zaten hiç bir şey ifade etmiyordur.
Bizim insanımız ise, bunların birisini alıp, diğeri hiç yokmuş gibi davranıyor. Ya da bazı durumları tersten düşünüp yaygara koparıyor ve sonra aman efendim herkes "yüksek sesle düşünürse" ne olur bu memleketin hali diye? Yalnız şunu düşünemiyorlar. Herkes aynı şeyi düşünür mü? Zaten herkes aynı fikirde olursa problem olmaz. İnsanlara aynı yaşam tarzını, aynı hayat görüşünü dayatamazsınız ki? Çünkü insanlar farklı fıtratta yaratılmıştır. Aynı düşünceleri, söylemeleri, aynı şekilde yaşamaları mümkün mü? Hayır. Bu insanın doğasına aykırı zaten. Sen gel senin gibi düşünmeyen insanları kabullenme, hor gör, rahatsız ol, hatta onları potansiyel suçlu olarak algıla, niyet oku ve bu ülkenin sahibeleri, senin gibi düşünen insanlar olduğuna vurgu yap, senden başkasına öteki de ve sonra da gel demokrasiden bahset, özgürlükten bahset, inanın gülerler insana... Böyle olunca da soruyorlar bize, bireyin hak ve özgürlüklerini, düşünce özgürlüğünü ve yaşama özgürlüğünü. Bizi daha çok oyalarlar böyle giderse, daha çok sorunlar çıkartırlar, daha çok ödev verip ikmale bırakırlar hatta ve hatta AB'ye almazlar.
Millet olarak birbirimize güvenmeliyiz bir kere. Birbirimize ayak bağı olmaktan ziyade, birbirimizi motive etmeliyiz. Bir yerde yanlış yapılıyorsa bunu hoşgörüyle düzeltmek, idealimiz olmalı; ama gel gör ki yanlışlar çok, yanlış yapan örnekler de vahim derecede fazla. Böyle olunca sağlam düşünceli, bağımsız, özgür duruşa sahip olan insanlar gölgede kalıyor; hırsızlık, arsızlık, şaklabanlık ve yalakalık yapan basit kişilikli insanlar popüler oluyor. Sağlam karakterli insanların ise icraatları manipüle ediliyor. Yetişen yeni nesil yüksek değerlerimizi her zaman, yükselen değerler köşesinde yer aldırmasını bilmeli, nadir yetişen, özgürlüğünün bedelini ödemiş, kendini yetiştiren, çalışkan, dürüst, kişiliğinden ödün vermeyen, manevi dinamiklerine sahip çıkan, geçmişine sövmeyen, mütevazi insanlara sahip çıkmalı ve korumalı ve her ne olursa olsun bunlar bizim için önem arzetmelidir. Bunu biz yapmazsak kim yapacak? Elin Avrupalısı yapmaz herhalde, vatan evladına onlar sahip çıkacak değiller zaten... Yoksa özgür düşünceyi kavramak Ergenekoncu ve darbe yanlısı olmak değildir; hele hele "açılım" karşıtı olmak hiç değildir. Bunu herkes kendi vicdanına yüksek sesle sorsun ve gelecek güzel, aydınlık, huzur ve güvenin olduğu günleri tasarlamanın tatlı sevinci, umut dolu hayali içinde olsun.
" Aykırı duruş, eylemlilik, nadirattan olmak, isyankar olmak. Bunların hepsi kendi olmak, kendini gerçekleştirmek bağlamında bir araç olarak kullanıldığında ve bir zamanlama hatası yapılmadığında, insan için onurlu ve etik birer duruş halinde kalır. Yeter ki insan ne olmak, nasıl bir ülkede yaşamak ve nasıl yönetilmek istediğini dile getirsin, kimliğini ve kişiliğini kimseye emanet etmesin. Böylelikle insan bugünden başlayarak geleceğini belirleme iradesini elinde tutsun."
Umut ve sevgiyle. Hoşça kalın…
Not: Uzun yıllar oldu Memur-Sen'e beni üye yapmak için Mithatpaşa İlköğretim Okuluna Gelen Sosyolog Mahmut Kaya ve Değerli Ağabeyim Necmettin Çetintaş öğretmenler odasında öğretmenlerin kendilerine yabancı gözlerle bakarken ben Mahmut Kayanın yanında oturuyordum, Dönem DSP dönemi öğretmenlerin çoğunun Eğitim-Sen'li olduğu bir ortamda (2002) Biz Mahmut Beyi ve Necmettin Hocamı sonuna kadar dinledikten sonra kapıya kadar yolcu ettim ve M. Kaya'dan Eğitim-Bir-Sen'in tüzüğünü istedim. Mahmut Bey de "Hay hay!" dedi. Sonra Sendikaya üyeliğimizin ve sendikacı kimliğimizin tohumları atılmış oldu. Bu arada Necmettin Beyi Başkanlıktan bir katakulleyle uzaklaştırmışlardı. Biz Necmettin Çetintaş'ın söylediği fikirler doğrultusunda sendikaya üye olmaya karar vermiştik; ama gelin görün ki sendikada bir evrim gerçekleşmişti. İşte bu evrilme sürecinde Sayın Osman Dursun kardeşim benden sendikanın bülteninde çıkmak üzere bir yazı istedi. Biz de o günün şartlarında bu yazıyı yazdık. Ve Osman Dursun'da sağ olsun gerekli düzeltmeleri yaparak. Eğitim-Bir-Sen'in 2003'deki bir sayısında yayımladı. Yazının bu güne bakan tarafı olduğu için tekrardan okumanızı ve bir de bu çerçeveden yaşanan olaylara bakmanızı rica edeceğim. Bölgemiz bir çok şeye gebe. Suriye'nin kuzeyi, Irak'ın kuzeyi kaynayan bir kazan gibi ve Diyarbakır'daki heykel meselesi, Halkların Demokratik beklentilerine ve petrol savaşlarına kadar insanımızın birey olamadığı ve Tanzimattan beri (1856) yavaş yavaş uyuşturulduğu ve uyuşturucuya alıştırıldığı bir süreçte

"Özgür Düşünceyi Kavramak…!!!" efendim…