BEŞİNCİ BÖLÜM
M. Sarmış: Şimdi resim konusunda hayatınızın önemli aşamalarından birine geçelim. Urfa resimleri… Bugüne kadar yüzlerce Urfa resmi yaptınız. Nasıl başladı?
N. Kürkçüoğlu: O çok önemli. Hayatımın dönüm noktası. Bayındırlık ve İskân Müdürlüğü'nde fotoğrafçıyım. Boş zamanlarımda "piyasa resimleri" yapmaya devam ediyorum. Ancak en büyük hayalim sanatsal resimler yapmak ve Urfa'yı bütün yönleriyle tablolarıma taşımaktı. Rüyalarıma giriyordu. Erdoğan Cebeci'nin Urfa'ya vali olarak atanmasıyla bu hayalim gerçekleşmeye başladı. Çok kıymetli bir insandı. Sanata çok meraklı idi. Çok erken yaşta rahmetli oldu.
M. Sarmış: Onunla nasıl tanıştınız hocam?
N. Kürkçüoğlu: Sayın valimiz zaman zaman okulları teftişe çıkıyordu. 1982 yılında bir gün benim daha önce görev yaptığım Yakup Kalfa İlkokuluna gidiyor. Okulun duvarına yaptığım resmi görüyor. Kitabımda da var; Türkiye Haritası üzerinde Kurtuluş Savaşını canlandıran kocaman bir resim. 2-3 metre yüksekliğinde 6-7 metre boyunda. Kapıdan girişte hemen salonun sol tarafında. Vali Bey içeriye girip de görünce hemen "Bu resmi kim yaptı?" diye soruyor. Adımı söylüyorlar, "Bizim eski öğretmenimizdi. İstifa etti. Şimdi Bayındırlık'ta çalışıyor." diyorlar. "Bunu hemen bana bulun. Yanıma gelsin." diyor. Telefon açtılar. Gelip beni arabayla götürdüler. Vali Bey "O resmi sen mi yaptın?" dedi. "Evet." dedim. Bizim bu salona da yapabilir misin?" dedi. "Yaparım." dedim. Hemen başladım. İlk önceleri hafta içi beş gün çalışıyordum. Sonra baktım, gelen giden çok, zor oluyor. Hafta sonu çalışmaya başladım. Vali Bey de gelir uzun uzun bana bakardı. Çok meraklıydı. O resmi 6 ayda bitirdim. Bu arada boya almak için İstanbul'a gönderdi. Bir gün "Bana bir fatura getir, sana da biraz para vereyim." dedi. "Olmaz efendim, ben zaten maaş alıyorum." dedim, almadım. Sadece boya masraflarını alıyordum. Resim bittikten sonra tekrar Bayındırlık'a geçtim. Ama çok sıkılıyorum. "Esas mesleğim ressamlık. Benim burada ne işim var?" diye düşünüyorum. Bir gün valinin yanına çıktım. Şimdi öyle kolay çıkamazsın. Görüşme talebimi iletince hemen içeri aldılar. Vali Bey çok iyi karşıladı. "Hayırdır hocam?" dedi. "Efendim. Valilikte bana bir atölye açarsanız, Urfa'nın resimlerini yapmak istiyorum." dedim. "Tamam, derhal!" dedi ve telefonu kaldırıp özel kalem müdürünü aradı. O da benim İmam-Hatip Lisesinden talebemdir. "Nihat Hoca'ya bir yer hazırlayın, orada resim yapacak." dedi. Bana bir oda hazırladılar. Gerekli yazışmalar da yapıldı. Böylece ben vilayette resim yapmaya başladım. Tam 15 sene Valiliğin ressamlığını yaptım.
M. Sarmış: Az önce sözleriniz arasında özel kalem müdürünün İmam-Hatip Lisesinden öğrenciniz olduğunu söylediniz. Orada da mı derse girdiniz?
N. Kürkçüoğlu: Evet, tabii.
M. Sarmış: Peki. Valilikte çalışmaya başladınız. Tam da hayal ettiğiniz fırsatı yakaladınız. Erdoğan Cebeci gitti, Alparslan Karacan geldi.
N. Kürkçüoğlu: Evet. Sonra Alparslan Karacan da gitti, Ziyaeddin Akbulut geldi, o gitti Şehabettin Harput geldi. Ben hep devam ettim. Odalar değişti, ama işim değişmedi. Mesela Alparslan Karacan bir ara Cebeci İş Hanı'nda daha büyük bir yer verdi. Orada çalıştım.
M. Sarmış: Peki, nasıl çalışıyorsunuz? Urfa'nın tarihi yerleri, Urfalıların sosyal hayatları, gelenek görenekleri, her şey tablolarınıza konu olmuş. Bizzat gidip görüyor musunuz? Orada mı çalışıyorsunuz? Fotoğraflarından mı faydalanıyorsunuz?
N. Kürkçüoğlu: Cihat'ın çektiği fotoğraflardan seçiyorum. Kendi çektiğim fotoğraflara bakıyorum. 15-20 bin fotoğraf çektim. O zamanlar elimde fotoğraf makinesi ile sürekli dolaşıp fotoğraf çekiyordum. Figür resimleri için insan resimleri çektim. Şehirlisi var, köylüsü var, Kürt'ü var, Arap'ı var. Geleneksel kıyafetleri içinde. Farklı yerlerde çektiğim fotoğrafları bir resimde birleştiriyorum.
M. Sarmış: O fotoğraflar duruyor mu?
N. Kürkçüoğlu: Hepsi duruyor. Şu sepetin içinde.
M. Sarmış: Ben de son yıllarda Eski Urfa'yı mahalle mahalle sokak sokak gezdim. Anladığım kadarıyla siz de çok gezmişsiniz.
N. Kürkçüoğlu: Evet. Çarşıda pazarda ne gezeceğim? Ne var? Esas görülmesi gereken yerler içerilerde. Çok gezdim. Haftada iki gün, cumartesi pazar… Deliler gibi dolaşırım. Özellikle çocukluğumun geçtiği yerlerde, sokaklarda. Ahmet Dayımın evinin önünden geçerim, "Ahmet Dayı" neredesin?" derim. "Ferferi Abla neredesin?" Bize Kur'an kursu verirdi. Evinin önünden geçerim. "Ali Çavuş neredesin?" Böyle yani. Sadece eskiden değil, hâlâ öyle. Bir hafta gitmesem özlüyorum. Yeni mahallelerde beton binalardan, arabalardan başka ne var? Sarayönü'nde gezip ne yapayım? Dükkânları, arabaları, eşyaları, kalabalıkları ne yapayım? Fakat eski Urfa'nın sokaklarında bir mazi var. Bir güzellik var. Yeni mahallelerdeki apartmanlar gibi değil, hiçbir ev birbirine benzemiyor. Her biri değişik projelerle çizilmiş. Şimdi konukevi oluyor, otel oluyor, başka amaçlarla değerlendiriliyor. Allah bu şekilde o evleri kurtaranlardan razı olsun. Görünce zaman zaman içlerine girip zevkle seyrediyorum. Sahiplerine, bu güzel evi gün yüzüne çıkardınız diye teşekkür ediyorum.
M. Sarmış: Haklısınız hocam. Çok önemli. Biz yine resimlere dönelim. Artık sanatsal resimler yapıyorsunuz. Bir süre sonra da sergiler açıyorsunuz. Bugüne kadar Urfa'da, Urfa'nın dışında kaç sergi oldu? Kişisel olan var, karma olan var.
N. Kürkçüoğlu: Bugüne kadar 500 civarında sırf Urfa resmi yaptım. Birçok sergi de açtım veya katıldım. Urfa'da ilk sergiyi biz açtık. Asfalt Yol'daki okulun (Vatan İlkokulu) sinema salonunun girişinde. Tatvan'daki talebem Nezir Korkmaz'ı da davet ettim. O da beş altı eserini getirdi. Tatildi. Buradan da İstanbul'a gitti.
M. Sarmış: Ne zaman ve nasıl oldu hocam? Onlar mı teklif etti? Siz mi teklif götürdünüz?
N. Kürkçüoğlu: Yılını da, nasıl olduğunu da hatırlamıyorum. Daha valiliğe geçmeden önceydi sanıyorum. Öğretmenken olabilir. Maksat Urfalılar bir sergi görsün. Hem de Nezir'in resimleri güzeldi, Urfalılar onu tanısın.
M. Sarmış: Peki Urfalılar nasıl karşıladı? İlgi nasıldı? Yetkililerden gelen oldu mu?
N. Kürkçüoğlu: Yok, onlar gelmedi. Ama vatandaşlar gelip geziyordu. İyiydi. Sonra Türkmen Sinemasında sergi açtım. Halk Eğitim Merkezi'nde açtım. O zaman İbrahim Halil Çelik Halk Eğitimi Merkezi Başkanı idi. Yakın zamanda Büyükşehir Belediyesi'nin açtığı Kızılay Meydanı'nda bulunan Sanayi ve Ticaret Odası'nın salonunda sergi açtım. O zaman Necmettin Cevheri de gelmişti. O sergide az kalsın "Ayrancı Şüke" resmimi Naci İpek'e satacaktım. İyi ki satmamışım.
M. Sarmış: O resminiz çok meşhur. Ayrancı Şüke'yi ben de hatırlıyorum. Hazar Pasajı'nın önünde dururdu.
N. Kürkçüoğlu: Evet. Onun oturduğu yerin arkasında bir eczacı vardı. Ben resimde onu alıp tarihi mekana koydum. Daha iyi oldu.
M. Sarmış: Onu mahalleden tanıyorsunuz zaten. Siz Temür Sokak, o Bidik Meydanı'nn şeniği. Peki, nasıl oldu? Poz mu verdi? Fotoğrafını mı çektiniz?
N. Kürkçüoğlu: Tabii tanıyorum. Ama poz moz yok. Bir gün yine Urfa sokaklarını geziyorum, elimde makinem, ilginç bulduğum yerlerin ve insanların fotoğraflarını çekiyorum. İyice yorulmuşum. Sarayönü'nden eve döneceğim. Bir baktım karşıdan kahveci geliyor. Ben hemen makinemi hazırladım. Kahveci Ayrancı Şükrü'nün yanında durdu. Şükrü, Uyanışlısporlu idi. Herkese mesele anlatırdı. Kahveci ona kahveyi doldururken "tırak" hemen resmini çektim. Nerde poz verdireceksin? Tamamen doğal. Çok güzel oldu. Sonra o fotoğraftan çalıştım. Arkaya da tarihi bir mekân koydum. O resmin benim yanımda ayrı bir önemi vardır.
M. Sarmış: Ne güzel! Peki, sizde böyle iz bırakan, hikâyesi olan başka resimleriniz var mı?
N. Kürkçüoğlu: Bir de şerbetçi var. Eskiden yazın koşu meydanında at yarışları yapılırdı. Çok kalabalık olurdu. Şerbetçiler de dolaşırdı. Yambalıyı biliyorsunuz. Meyan şerbeti. Bir gün ben de o alanda dolaşıyorum. Makinem yanımda. Derken karşıma bir şerbetçi çıktı. Kıyafeti çok güzeldi. Şerbet güğümü de pırıl pırıl. Geldi ve bir çocuğa şerbet boşaltmaya başladı. Yine hemen tırak diye fotoğrafını çekiverdim. Sonra da resmini yaptım. En çok sevdiğim o iki resimdir. Onları hiç satmam.
M. Sarmış: Bazı sanatçıların eserlerinden ayrılmaz. Yazar kitabını basar, ondan ayrılması söz konusu değil. Şairin şiiri yanında, ayrılmaz. Fakat sizde durum farklı. Heykeltraşlar da öyle. O kadar emek veriyorsunuz, sonra alıp götürüyorlar. Belki fotoğrafları kalıyordur ama orijinalini bir daha hiç görmüyorsunuz. O nasıl bir duygu?
N. Kürkçüoğlu: Hiç iyi değil. Sattıklarıma pişmanım. Ama mecbur tabii. Ne yapacaksınız? O kadar masraf… Devam edecek...