Kıymetli Okuyucularım,

Bugünkü köşe yazımda sizlere aşıklık geleneğimizden ve onun önemli temsilcilerinden biri olan Aşık Sefai mahlaslı Mehmet Acet Bey'den bahsetmek istiyorum. Aşıklık geleneği, asırlardan beri nesilden nesile, dilden dile aktarılan maniler, hikayeler, söyleşiler ve anonim edebiyat geleneğimizin bir devamıdır. Kış aylarında ozanların atışması, halkın en heyecanlı ve güzel zamanlarıdır. Anadolu'nun dört bir yanında yaygın olan ozanlar, aşıklar ve dengbejler, ülkemizin kültürel zenginliğinin bir mozaiği olarak görünürler. İsimleri belki çok bilinmez, ancak söyledikleri parçalar kulaktan kulağa dolaşır ve gönülden gönüle bir sevgi ağı kurar.

Geçtiğimiz günlerde GAPGündemi YouTube kanalında icra ettiğim Şanlıurfa'da kültür ve sanat programının konuğu olan Aşık Sefai mahlaslı Mehmet Acet Bey ile bir araya geldim. Program boyunca ekranda sizlerle beraber çok güzel bilgiler, önemli besteler ve şiirler dinledik. Aşık Sefai bey, 1947 yılında Şanlıurfa'nın Kısas beldesinde dünyaya gelmiştir. İlk yıllarında kaval çalmış, liseli yıllarında ise Mersin'e çalışmaya giderek aldığı 2 aylık yevmiye parasıyla saz almıştır. O günden bugüne sazından hiç kopmamış, durmadan çalmış ve insanlara yön göstermiştir. Aşıklık geleneğini cemevlerinden edindiğini belirten Sefai, aşıklık geleneğinin halkın duygu ve düşüncelerini, taleplerini ve beklentilerini dillendirmek olarak tanımlamaktadır. Aşıklığın bir nevi basın görevini üstlendiğini ifade eden Sefai, Oğuzların, Dede Korkutların ve halk ozanlarının ast-üst çırak ilişkisiyle halkın taleplerini, mutluluklarını seslendiren kişiler olduğunu söylemiştir.

Aşık Sefai, her aşığın zahir olmadığını, ancak her zahirin aşık olduğunu ifade ederek aşıklığın zengin bir insan hazinesi olduğunu vurgulamaktadır. 2015 yılında UNESCO tarafından "Yaşayan İnsan Somut Olmayan Kültür ve Sanat Adamı" dalında aşıklık ve zahirlik ödülüne layık görülen Sefai, eserini sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın elinden almıştır. Programda, türkülerin önemini anlatan şiiriyle birlikte "Ortadoğu kan ağlıyor, Filistin halkı ölüyor, İsrail zulüm yapıyor" parçasını da sazının eşliğinde seslendirerek, kulaklarımızın pasını silip kalplerimizin en derinliklerine kadar dokunmuştur.

Aşık Sefai ile gerçekleştirdiğimiz programda Kısas kültürü ve Kısas'ın önemi hakkında da güzel bir sohbet ettik. Kendisi, bu geleneklerin yaşatılması ve gelecek nesillere aktarılması gerektiğini vurguladı.

Kısas, Urfa'nın 12 kilometre doğusunda bulunan bir yerleşim yeridir. Bu bölge kendine özgü bir kültüre ve değerlere sahiptir. Eskiden bir beldeyken, son yıllarda Urfa'nın büyükşehir olmasıyla birlikte mahalle statüsüne geçmiştir.

Kısas'ta 2 adet cemevi ve 2 adet cami bulunmaktadır. Bölgede yaşayanların yaklaşık %80'i Alevi vatandaşlardan oluşurken, %20'si Sünni vatandaşlardan oluşmaktadır. Bu insanlar bir arada iç içe yaşayarak, kültürlerine, medeniyetlerine ve ülkelerine hizmet etmektedirler.

Kısas, milattan önce 730'lu yıllarda kurulmuş ve günümüzde 1600'lü yıllarda İran'dan, Diyarbakır'dan ve Seyyid Ahmet'in imam Zeynep'in müritlerinin de katılımıyla birleşik olarak kurulmuştur. Bu halk topluluğu, Bektaşi kültürüne inanmaktadır ve bu inanca sahip insanlar Kısas'ta yaşamaktadır.

Kısas'ta her sene Muharrem ayında aşure yapılıp dağıtılmakta ve 15 gün boyunca oruç tutulup matem yası tutulmaktadır. Bu dönemde halk yas içerisine girer ve evlilik, eğlence gibi etkinlikler yapılmaz. Tutulan oruçlarda ise su kullanılmaz.

Kısas'taki cemevlerinde dedelerin önemi ve zakirlik unvanının alışılışı gibi konuları anlatan Aşık Sefai cemevlerinde her sene bir gergi sorgu kurbanı kesildiğini ve buna bağlı olarak yemin töreni yapıldığını aktardı. Aşık Sefai'nin dediğine göre cemevinde her hafta perşembe akşamları özel ibadetler düzenlenir ve vatandaşlar da bu ibadetleri seyredebilirler. Aşık Sefai'nin ifadelerine göre, sorgu kurbanı töreninde eline, beline, diline hakim ol yeminini içilmektedir. Ayrıca, daha önce Hakimdede mahallesinde bir cemevinin olduğunu ve sonradan Sırrın'a taşındığını belirtmiştir. Cemevinde herkesin belli bir oturma yeri olduğunu ifade etmiştir.

Aşık Sefai, gelmeyen kişilerin evine ziyaret yapılarak sebebini öğrenmenin ve varsa sıkıntıları gidermenin önemine değinmiştir. Özellikle Kısas kültürü ve giyim kuşamı hakkında sorulduğunda, kadınların eskiden "Kofi" denilen başlık giydiğini ve üçlü beşli zıbınlarla kombinlediklerini belirtmiştir. Ayrıca, bu kıyafetlerin Suruç, Hilvan ve Bozova gibi yerlerden farklı olduğunu dile getirmiştir. Fes giyen kadınların fesin etrafında çeyrek altınlar sarkıtarak, fesin önüne bir kaşlı olarak adlandırılan mavi boncuklu bir boncuk takarak kendilerini ifade ettiklerini ve tepeliği ise gümüş olduğunu belirtti.

Erkeklerde ise genellikle önü açık olan "Cebelliğe" denilen bir elbise giyildiğini ve pijamalarının bileklik kısmının işlemeli olduğunu ve bu kıyafetlerin Kısas'ta meşhur olduğunu vurgulamıştır. Aşık Sefai olarak bilinen Mehmet Acet'in belirttiğine göre, sünnet törenlerinde 3 gece bekleme gecelerinin olduğunu ve bu gecelerde sünnet olan çocukların eğlendirildiğini belirtmiştir. Ayrıca, asker geceleri ve kına geceleri gibi farklı etkinliklerde de çeşitli eğlencelerin olduğunu vurgulamıştır. Düğünlerde ise Urfa türkülerinin yapıldığını ancak kendisinin "seyirlik oyunlar" olarak adlandırdığı tiyatroların da düğünlerde veya kına gecelerinde canlandırıldığını örneklemiştir. Bu tiyatrolarda farklı karakterlerin sahnede değişik kostümlerle giriş yaptığını ve heyecan oluşturduğunu ifade etmiştir.

Mehmet Acet, Aşık Neşet Ertaş, Aşık Mahsuni, Aşık Müslüm, Aşık Halit Şerit'ten etkilendiğini ve gençlere bilimsel olarak aşıklık geleneğinin sürdürülmesi gerektiğini söylemiştir. Ayrıca, eski bestelerin bozulmadan okunması gerektiğini gençlere seslenerek vurguladı. Kendisinin üç çocuk babası olduğunu ve çocuklarından birinin kendisi gibi devlet Türk Halk Müziği korosunda olduğunu belirtmiştir. Kendisinin de Şanlıurfa Devlet Türk Halk Müziği Korosu emeklisi olduğunu söylemiştir.

Aşık Sefai mahlaslı Mehmet Acet, UNESCO'dan aldığı ödülden dolayı Şanlıurfa yöneticileri tarafından yeterince önemsenmediğini, adına bir ödül töreni düzenlenmediğini, isminin belirli mahallelere, parklara ve kültür merkezlerine verilmediğini ve hatta heykelinin dikilmediğini ifade etmiştir. Bu durumu eleştirerek arkadaşları tarafından, kendisine UNESCO gibi bir yerden ödül almasına rağmen kimse tarafından fark edilmediğini söylenmesinin onu çok üzdüğünü belirtmiştir.

Program boyunca Aşık Sefai mahlaslı Mehmet Acet ile yaptığımız görüşmede, Aşıklık geleneğinin ve bu geleneğin toplum üzerindeki etkisi, sözlerinin mesajları ve toplumun duygu ve düşüncelerinin aktarılması için önemli olduğunu sizler de anlamışsınızdır. Bu tür değerlere sahip çıkmak, onları geniş kitlelere ulaştırmak, kayıt altına almak ve gelecek nesillere aktarmak için büyük sorumluluklar herkese düşmektedir. Kültür Bakanlığı, valilikler, kaymakamlar, büyükşehir belediyeleri ve belediye başkanlarının bu tür sanatçılara destek vererek projeler üretmesi gerekir. Ayrıca, aşıklık geleneği ve aşıkların müzik tarzlarıyla ilgili olarak üniversitelerde müzik bölümlerine daha fazla dikkat edilmesi gerektiğini ve bu zenginliğin ülkenin yararına olduğunu vurgulamakta fayda vardır. Bir dahaki programda görüşmek dileğiyle…