M. Sarmış: Peki, baba tarafınızdan devam edelim.

H. Kaysı: Babamın adı Mehmet Haşim. Onun babası Osman, Osman'ın babası Şeyh Mustafa, Şeyh Mustafa'nın babası Şeyh İsmail. Akçakale ile Suruç arasında bizim dedelerimize ait Heleva isimli bir köy vardır. Aslında iki Heleva vardır; bu biri Kaysı ailesine aittir. Nas arasında "Kays Helava" diye söylenir. Tabii zaman geldi geçti, herkes tarlasını sattı. Şimdi köyle alakamız yok. Orası Kaysıların elinde iken Osman dedemin de tarlası varmış. Çiftçilik yapıyormuş. Buğday, arpa gibi tahıl üretiyormuş. Yani onun da mali durumu iyi.

M. Sarmış: Paşabağı mevkiinde bahçecilik yaptığınızı biliyorum.
H. Kaysı: Evet. Dedem Osman'ın Kuyubaşı mevkiinde müstakil iki tane bahçesi vardı. Paşabağı da denirdi oraya. Eskiden şehir dışındaydı, ama artık şehrin içinde kaldı oralar. Dedem o bahçeleri uzun müddet işletiyor. Emrinde çalışan adamları da var.

M. Sarmış: Siz hatırlıyor musunuz?

H. Kaysı: Çocuktum, ama iyi hatırlıyorum. Misafirimiz eksik olmazdı. Yakınlarımız, teyzem, teyzem çocukları gelirlerdi, orada yatıya da kalırlardı. Mıkım Tahir'i duydun mu?

M. Sarmış: Tabii. Müzik alanında Urfa'nın en meşhur isimlerinden biri. Hem söylüyor, hem besteleri var.

H. Kaysı: Hay babana rahmet. İşte o Mıkım Tahir'in de bir keresinde bahçemize geldiğini hatırlıyorum.

M. Sarmış: Değişik yerlere davet edildiğini duymuştum. Demek sizin bahçenize de gelmiş.

H. Kaysı: Evet. Konumuza dönelim istersen. Dedemin iki oğlu oluyor. Biri Mahmut Nedim, biri Mehmet Haşim. Mehmet Haşim benim babam, Mahmut Nedim de amcam. Amcamın üç oğlu oluyor; Halil, Münir, Ömer. Babamın da dört oğlu oluyor; Osman, Mehmet, Ahmet, Mustafa Hakkı, yani ben… İki de kızı oluyor; biri Rabia, diğeri de Fatime.

M. Sarmış: Babanız Urfa'nın Kurtuluş Savaşına katılmış…

H. Kaysı: Evet. Babam gazidir. Fransız Harbine katılmış. Urfa'da Fransızlarla savaşmış. Hatta bir arkadaşı şehit olmuş, sırtına alıp getirmiş. (Sesi titreyerek anlatıyor. M. S.)
M. Sarmış: Ne zaman, nerede olmuş?

H. Kaysı: O kadarını bilemiyorum.

(Daha sonraki araştırmamda Müslüm Akalın ve Cihat Kürkçüoğlu'nun ortak eserinde şu bilgiye ulaştım: "Kaysîzade Mehmet Haşim (Kaysı) (Osman-Rabia) (1885-1934): Kuvayı Milliye emrinde milis olarak bizzat çalışarak Tılfındır ve Dergezenli cephelerinde hizmetlerde bulunmuştur." "Urfa Milli Mücadele Albümü", Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2018 s.132. Aynı eserin 32. sayfasında da Mehmet Haşim Kaysı'nın bir fotoğrafı bulunuyor.)

M. Sarmış: Yine Fransız Harbine katılan İsmail Kaysı diye bir isim daha var. Lakabı "Kör Ası". O sizin neyiniz olur?

H. Kaysı: Babamın amcası oğlu.

M. Sarmış: Onun hakkında bir bilginiz var mı?

H. Kaysı: Yok benim babam.

(İsmail Kaysı'nın yukarıda adı geçen "Urfa Milli Mücadele Albümü" kitabının 43. sayfasında çete kıyafeti içinde ve elinde silahı ile bir fotoğrafı var. Yanında da Yd. Sb Nuri Baba var. Nuri Baba ile ilgili olarak da kitapta şu bilgiler yer alıyor: "Yedek subay Arabîkâtibizade Mustafa Nuri (Yazgan) (M. Salih-Safiye) (1872-1951): 12'lerden Komiser Şakir'in kardeşidir. Millî Mücadele'nin çeşitli safhalarında yedek subay olarak hizmet etmiş, yedek subaylardan oluşturulan taburda bölük kumandanlığı yapmıştır. Rufai şeyhi "Nuri Baba" olarak bilinir." Nuri Baba'nın türbesi Bediüzzaman Aile Mezarlığında olup Eski Urfa yürüyüşlerim kapsamında mezarlıkta yaptığım yürüyüş sırasında ziyaret etmiştim. M. S.)

M. Sarmış: Naci Kaysı ve Ali Kaysı isimli abi kardeş iki okul müdürümüz var. Zamanında tanışmıştım. Naci Kaysı Şehit Nusret İlkokulu'nun müdürü idi, Ali Kaysı da Turan İlkokulu'nun müdürü idi. Her ikisi de rahmetlik oldular. Onlar sizin neyiniz oluyor?

H. Kaysı: Onların babaları babamın amcası oğlu. Hamdi Kaysı…

M. Sarmış: Karaköprü'ye bağlı Esentepe Mahallesinde "Hacı Ahmet Kaysı Camii" var. Kim bu Hacı Ahmet Kaysı?

H. Kaysı: Ali Kaysı'nın ağabeyi. Vefat etmişti. Ali Kaysı onun adına yaptırdı. Zannedersem 2015 yılında ibadete açıldı. Bir cami de babası adına Eyyübiye'de yaptırdı: "Hacı Hamdi Kaysı Camii". Eyyübiye Hastanesinin oralarda. O da 2018 yılında açıldı. Üçüncü bir camiyi de hanımı Maşuk'ta yaptırıyor.

M. Sarmış: Ne güzel! Allah hepsine rahmet eylesin. Son olarak bir isim daha sorayım: Eski kültür müdürlerimizden Ömer Kaysı…

H. Kaysı: Hem kayınbiraderim, hem amcamın oğlu. Şimdi emekli…

M. Sarmış: Peki, şimdi size gelebiliriz. Ne zaman doğdunuz?

H. Kaysı: Kesin olarak bilemiyorum. Çünkü eskiden nüfusa günü gününe kaydedilmiyordu. Bazen büyük, bazen küçük yazılıyordu. Benim doğumum cüzdanda 1934 görünüyor. Fakat 1935 de olabilir, 1936 da olabilir. Ben babam öldükten sonra dünyaya geliyorum. Babam vefat ettiğinde annem bana hamile imiş. Dolayısıyla babamı hiç görmedim.

M. Sarmış: Bu evde mi doğdunuz?

H. Kaysı: Babamın evi Şehit Nusret Okulunun orada idi. Saray gibi bir ev. Nerede doğduğumu da bilmiyorum. Gözümü açtım, buradayım. Burası anneme ait. Bu tetirbenin içindeki evlerin hepsi tek bir evmiş eskiden. Hacı Gaffaroğullarına ait. Cümle kapısı tetirbenin girişinde, kabaltının bitiminde. Sağdaki birinci kapı harem kısmı, şimdi oturduğumuz selamlık, karşıdaki evlerden biri kahve ocağı,  tetirbenin karşısı da ahır. Öyle umuma ait bir ahır değil, aileye ait. Dedim ya dedemiz nüfuzlu bir zat, etrafı geniş, geleni gideni çok. Köyden ortakları, misafirleri atıyla, eşeğiyle, devesiyle geldiğinde, eğer gece şehirde kalması gerekiyorsa, hayvanlarını ahıra bağlıyorlar. Kahve ocağı dediğimiz yerde oturuyorlar. Bitişikte üç tane büyük oda var; geceyi de orada geçiriyorlar; işleri biterse sabahleyin gidiyorlar. O ev daha sonra yediye bölünmüş.

M. Sarmış: Şimdilerde karşı tarafı otel yapıyorlar.

H. Kaysı: O iki evden birini benim ablam almıştı. Öbürüsü de dayımındı. Hissedarların hissesini verip almışlardı. Ablamgil sonradan sattı. Dayım uzun müddet burada oturdu, ila rahmetillah öldü; çocukları da bir müddet oturduktan sonra onlar da sattı. Bu adam aldı, ikisini birleştirdi, otel yaptı. On üç odalı bir otel. Eskiden bir kapısı da Ulu Cami'ye açılırdı. 

M. Sarmış: Otel olduktan sonra da o kapı açık mı?

H. Kaysı: Yanlış değilsem ya Vakıflar Müdürü ya da Belediye o kapıyı kapatacaksın demiş. Kapattı mı kapatmadı mı bilmiyoruz; ilgilenmiyoruz.

M. Sarmış: Peki. Doğduğunuz yıllar çok zor yıllar. İkinci Dünya Savaşı… Kıtlık, açlık, ekmek karne ile alınıyor. O döneme dair hatırladığınız bir şeyler var mı?

H. Kaysı: Ben karne zamanına yetiştim. Geçmiş gün, adam başına bir tane mi, iki tane mi ne, karne verilirdi. Tabii bu Alman Harbinde oluyor. Ezanın Türkçe okunduğunu da hatırlıyorum.

M. Sarmış: Tahsil durumunuz nasıl?

H. Kaysı: Ortaokulu bitirdim.

M. Sarmış: Hangi okulları bitirdiniz?

H. Kaysı: Şehit Nusret İlkokulu… Sonra da Urfa Ortaokulu…

M. Sarmış: Şehit Nusret İlkokulu ilk açıldığı zaman, halkın Masmahana dediği şimdiki yerinde değilmiş. Bıçakçı Meydanı'na doğru bir yerde imiş.

H. Kaysı: Evet, onu da söyleyeyim. Vaktiyle kilise olan, odası çok, hayadı geniş bir ev. Ben, hanımım ve çocuklarım, hepimiz Şehit Nusret'ten mezunuz. Yalınız ben eski binasından, diğerleri şimdiki binasından…

M. Sarmış: Yenge Hanım da okumuş yani.

H. Kaysı: Tabii, daha sonra Kız Meslek Lisesinin orta kısmını da bitirdi.

M. Sarmış: Siz ortaokulu bitirdikten sonra ne iş yaptınız? Yani geçiminizi sağlamak için…

H. Kaysı: Dedim ya, bahçemiz var, onun geliri ile geçiniyoruz. Elhamdülillah!

M. Sarmış: Askerliği nerede yaptınız?

H. Kaysı: 1957-1958 yıllarında Sivas'ta eğitim gördüm. Sonra Trabzon… O zamanlar kura çekiliyordu. Kurada Trabzon çıktı. 143. Piyade Alayında, Karargâh Bölüğünde askerlik yaptım. Bir hafta mı, on gün mü, eğitime çıkmıştım ki çavuş arkadaş eğitim sahasına geldi, "Teçhizatını al gel, emir subayı seni çağırıyor." dedi. Beni emir subayının yanına götürdü. Emir subayı, beni yanına aldı. Odasındaki bir sandalye ve masayı gösterip dedi ki: "Bundan sonra senin yerin orası. Kore'de savaşan bir başçavuş var. Onun buraya tayini çıkmış. O zamana kadar sen onun yerine vekâlet edeceksin. Vazifen de, her gün bağlı birliklerden kaç nüfusun olduğuna dair gelecek tekmili alıp icmal etmek. Sonra da posta eriyle levazıma göndereceksin ki ona göre iaşe çıksın. O başçavuşun gelişi bir hayli gecikti. O süre zarfında o vazifeyi yaptım. Gelince de yazıhaneye geçtim. Terhis olana kadar da yazıcılık yaptım.

M. Sarmış: Toplam ne kadar sürdü askerliğiniz? Hiç izne gelmediniz m?

H. Kaysı: Toplam 24 ay. Hiç izin kullanmadım.

M. Sarmış: Peki, evliliğe gelelim. Ne zaman evlendiniz?

H. Kaysı: 1968 yılında evlendim. 

M. Sarmış: 1936 doğumlu olsanız 32 yaş eder. Çok geç değil mi? Eskiden erken evlenilirdi. 

H. Kaysı: Takdir-i ilahî.

M. Sarmış: Yenge hanımın adı nedir?

H. Kaysı: Şükran. Amcam kızıdır.

M. Sarmış: Hayatta galiba.

H. Kaysı: Elhamdülillah!

M. Sarmış: Kaç çocuğunuz var?

H. Kaysı: Dört oğlum, bir kızım var.

M. Sarmış: Kaç torun var?

H. Kaysı: Sayısını söylemek istemiyorum.

M. Sarmış: Peki, Allah bereket versin.

H. Kaysı: Büyük oğlum Mehmet Emin. İkinci oğlum Mehmet Bahyeddin. Üçüncü oğlum Ahmet Şemseddin. Dördüncü oğlum Osman Siraceddin. Mehmet Emin İlahiyat mezunudur. DSİ'de çalışıyor. Mehmet Bahyeddin, inşaat teknikeridir, serbest çalışıyor. Ahmet Şemseddin ziraat mühendisidir. Uzun müddet öğretmenlik yaptı; sonra belediyeye geçti. El'an da görevine devam etmekte. Osman Siraceddin hukuku bitirdi, avukatlık yapıyor. Kızımın adı da Fatime Zehra.  O da İmam Hatip Lisesini okudu. Açıköğretim'in Kamu Yönetimi Bölümünü bitirdi. Kız Kur'an kursu hocalığı yaptı. Meccanen, fahri olarak… Takdir-i ilahî, kaderi açıldı, bir doktorla evlendi. Bir arkadaşımın torunu. Allah herkesin yuvasını şen etsin. Salih, saliha evlatlar versin. Beş çocukları oldu.