Geçmişi geleceğe taşımak, gelecek ile geçmiş arasında kültürel bağlar kurmayı gerektirir. Bu bağlar sayesinde, değerlere sahip çıkabilir ve onları gelecek nesillere aktarabiliriz. Bu sorumluluk, sanat eserleri, tarihi eserler ve milli kültürel varlıkların korunmasında yatmaktadır. Bu yazıda, sizleri farklı bir hikayeye götürmek istiyorum.

Şanlıurfa'nın Yakubiye Mahallesi'nde, 9 kişilik bir ailenin ortanca çocuğu olarak doğan Hasan'ın hikayesine. Hasan, kalabalık bir aile yapısının içinde büyüdü. Babası bir duvar ustasıydı ve aileleri oldukça mütevaziydi. Ancak Hasan, genç yaşlardan itibaren girişkenliği ve aile ekonomisine katkıda bulunma isteğiyle tanınıyordu. Çocukluğunda, sokaklarda pamuklu şeker ve elmalı şeker satarak işe başlamıştı. Ancak bu sadece başlangıçtı. Hasan, Şanlıurfa'nın renkli sokaklarında atıktan atığa koşan bir çocuktu. Farklı ticari yolları denemekten çekinmedi. Belki de bu çocukluk günleri, onun ilerleyen yıllarda büyük bir koleksiyoncu olmasının temellerini atmıştı.

*Hasan'ın hikayesi, eskicilikten koleksiyonculuğa uzanan ilham verici bir yolculuğun hikayesi. Sokaklarda başlayan hayatı, onu değerli antika ve tarihi eserlerin dünyasına taşıdı. Bugün, Şanlıurfa'nın kültürel mirasını korumaya ve gelecek nesillere aktarmaya adanmış bir koleksiyoncu olarak tanınıyor. Hasan'ın hikayesi, bize kültür, sanat ve medeniyetin izlerini taşımanın, tarihi ve kültürel mirasımıza sahip çıkmanın ne kadar önemli olduğunu hatırlatıyor.

Onun hikayesi, herkesin geçmişiyle geleceği arasında köprüler kurabileceğini ve kültürel değerlere saygı göstererek onları yaşatabileceğini gösteriyor. Şanlıurfa'nın bu renkli koleksiyoncusu, geleceğe taşıdığı geçmişiyle ve sahip olduğu kültürel mirası koruma kararlılığıyla, bizlere ilham kaynağı olmaya devam ediyor. Hasan'ın hikayesi, kültürel mirasımıza sahip çıkmanın ve onu geleceğe taşımanın ne kadar anlamlı olduğunu bir kez daha gösteriyor.

Henüz 14-15 yaşlarındayken, seyyar satıcılığa başlayan Hasan, eski eşyaları satın almayı seven bir çocuktu. Aldığı eşyalar çoğu zaman onun ilgisini çekerdi çünkü bu eşyaların kültürel izler taşıdığını fark etmişti. Bu izleri yaşatmanın ve gelecek kuşaklara aktarmanın önemini kavramıştı. Aldığı eşyaların bir kısmını kendi arşivine koyar, bir kısmını ise satarak ailesine katkıda bulunurdu. Hasan, genç yaşlarına kadar bu işi sürdürdü. Aynı zamanda mahallenin güvenlikçisi, istihbaratçısı ve koruyucusu gibi gönüllü görevler üstlenerek mahallesine hizmet etti. Bir gün el arabasıyla sokaktan geçerken bir film çekimine denk geldi. Merakla seti izlemeye başladı.

Film yönetmeni olarak tanıdığı bir kişi, Hasan'ı izlerken fark etti ve ona filmde oyunculuk yapma teklifinde bulundu. Urfa sokaklarında çekilen bu filmde oynamak için oyunculuk eğitimi almayan ve bilgi birikimi olmayan Hasan, başlangıçta teklife şüpheyle yaklaştı. Ancak yönetmen, onu ikna ederek son dizinin doktor rolünü teklif etti.

Hasan, bu fırsatı yakalamışken oyunculuk yeteneklerini geliştirmeye karar verdi. Profesyonel bir şekilde oyunculuk eğitimi aldı ve rolünü mükemmel bir şekilde sergiledi. Yönetmen, onun yeteneğini fark etti ve daha fazla projede birlikte çalışma teklifinde bulundu. Hasan'ın hikayesi, sokaklarda başlayan hayatının, koleksiyonculuktan seyyar satıcılığa ve ardından oyunculuğa uzanan ilham verici bir yolculuğun hikayesidir. Onun öyküsü, kültürel mirasın korunmasının ve gelecek kuşaklara aktarılmasının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. Hasan, Şanlıurfa'nın kültürel zenginliğini ve kültürel izlerini yaşatmak için mücadele veren bir kahraman haline gelmiştir. Onun hikayesi, her birimizin geçmişiyle geleceği bir araya getirebileceğini ve kültürel değerlere saygı göstererek onları yaşatabileceğimizi gösteriyor.

Hasan'ın oyunculuk yeteneği keşfedildiğinde, artık sinemaya ve filmlere büyük ilgi duymaya başlar. TRT tarafından çekilen "Cigeramın" filminde oynamış aynı zamanda "Cano Ciğer" filmi için oyuncuların kostümünü üç yıl boyunca giydirme sorumluluğunu ücret karşılığında üstlenir. Ayrıca acil güldürü de oynar ve kısa filmler çekmeye başlar. Öte yandan, biriktirdiği Şanlıurfa'ya ait kap-kacaklar, cam eserleri ve diğer kültürel zenginlikler çeşitli etnografik müzelerde sergilenmeye başlar. Kent müzesi, yemek müzesi ve Çermelik müzesi gibi müzelerde Hasan Karasapan'ın koleksiyonları büyük bir ilgi görür. Şanlıurfa'nın tarihini ve kültürünü yaşatan bu müzelerde, Hasan'ın çabaları büyük bir değere dönüşür. Birçok kap-kacak, Hasan'ın koleksiyonlarında sergilenmektedir, böylece Şanlıurfa'nın zengin geçmişi gelecek nesillere aktarılır.

Dönemin belediye başkanı Dr. Ahmet Eşref Fakıbaba, kent müzesinin açılışını yaparken müzeyi düzenleyen şirket başkanının kolunu kaldırarak ona teşekkür eder fakat şirket başkanı müzenin düzenlenmesinde büyük katkı sağlayan Hasan Karasaphan'ı unutmadı ve sahneye çağırarak Hasan Karasapan'ın kolunu havaya kaldırır asıl teşekkür edilmesi gereken kişinin Hasan Karasapan olduğunu ifade eder. Kendisini kürsüye davet ettiğinde, bir alkış fırtınası kopar. Hasan Karasapan, mütevazi ve utangaç bir şekilde bu büyük onuru kabul eder. Ancak konuşurken, Şanlıurfa'nın kültürel zenginliğine daha fazla dikkat çekmeye başlar.

Hasan Karasapan'ın dolu dolu konuşmaları, Urfa kültürüne olan derin sevgisini ve bilgisini gözler önüne serer. Ancak son yıllarda farklı yerlere gönderdiği eserlerinin çoğunun eksik olduğunu ve bu durumun kendisini üzdüğünü ifade eder. Şanlıurfa'nın gümrük hanında bulunan bir odasının içinde bulunan eserlerin birçoğunun Gaziantep'e ve farklı illere satıldığını görmek, onu derinden üzmüştür.

Hasan, bu eserlerin Şanlıurfa'da kalmasını ve gelecek nesillere aktarılmasını istemektedir. Hasan Karasapan'ın en büyük hayali, yerel yöneticiler tarafından kendisine bir mekan tahsis edilerek eserlerinden oluşan bir müzenin hayata geçirilmesidir. Bu müze, Şanlıurfa'nın zengin tarihini ve kültürel mirasını gelecek nesillere aktarmak için büyük bir adım olacaktır. Ancak zamanla Hasan Karasapan, elindeki eserlerin gelecekte korunamayacağı ve aktarılamayacağı duygusuna kapılır. Bu nedenle eserlerini dağıtmaya başlar ve onları korumaya alır. Buna rağmen, kültürel mirasın korunması ve gelecek nesillere aktarılması konusundaki azmi hiç eksilmez. Hasan Karasapan, sadece bir koleksiyoncu değil, aynı zamanda bir şair, bestekar, ses sanatçısı, tiyatrocu ve sinemacıdır. İlkokul, ortaokul ve liseyi açık öğretimden okuyarak büyük bir kültürel çeşitlilik kazanmıştır. En çok, hayatlı evlerde yaşanan o günlerin özlemi içindedir.

"Hayatlı Evlerde Hayat Vardı" adlı oyunu, geçmişi, sevgisi ve bağlantılarını dile getirir. Gençliğinde, rahmetli Seyfettin Suçu'nun sesini taklit ettiğini hatta bir anısını paylaşır. Şanlıurfa Kalesi'nin arkasındaki bir avlulu evde bir asbab gecesi düzenlenirken, o geceye Seyfettin Suçu'nun da katılacağı söylenir. Hasan Karasapan, bu geceye sahne yapmaya karar verir ve Seyfettin Suçu'nun bir parçasını okur. Tam o sırada Seyfettin Sucu, gülerek avluya girer ve Hasan'ı görür. Seyfettin Sucu, Hasan'ın sesini taklit ettiğini söyler ve Hasan'ın elini öpmesine gülerek izin verir. Bu anı, Hasan Karasapan'ın hafızasında hala canlıdır.

Hasan Karasapan, bu anılarında ve yaşamında, Şanlıurfa'nın kültürel zenginliğine ve insanlarına olan derin sevgisini ve bağlılığını yansıtmaktadır. Kendisinin çabaları, gelecek nesiller için bu zengin mirasın korunmasını ve yaşatılmasını sağlamak adına büyük bir özveriyi temsil etmektedir. Kıymetli okuyucularım, Hasan Karasapan hala gümrükkanda tezgahının başında, eski paralar ve tesbihlerle meşgul. Gelen gidenlerle Urfa'nın kültürü ve sanatı üzerinde sohbet ediyor. Bir yanda yaşam mücadelesi veriyor, haftada üç gün diyaliz makinesine giriyor.

Geçtiğimiz günlerde, Hasan Karasapan ağabeyimizi "GAP Gündemi" YouTube kanalından sunduğum "Şanlıurfa'da Kültür ve Sanat" programına konuk ettim. Kendisiyle keyifli bir sohbet gerçekleştirdik ve geçmişe unutulmaz bir yolculuk yaptık. Hasan Karasapan, yaşamın zorluklarına rağmen Şanlıurfa'nın kültürel mirasına olan sevgisini ve bağlılığını sürdürüyor. Gümrük handaki tezgahında, eski paraları, yüzükleri ve tespihleri satarken, gelen her misafiri Şanlıurfa'nın tarihine ve zenginliğine dair bilgilendiriyor.

Onun bu mücadelesi, kültür ve sanatın yaşatılması için verilen bir savaşın sembolüdür. Hasan Karasapan, yaşamın zorlu yollarında ilerlerken, aynı zamanda geçmişe saygı göstermeyi ve gelecek nesillere miras bırakmayı sürdürüyor. Onun öyküsü, azim ve sevginin ne kadar güçlü olduğunu gösteren bir ilham kaynağıdır. Şanlıurfa'nın kültür ve sanatını koruma misyonunu üstlenmiş bir kahraman olarak tanınır. Programda kimi zaman türküler okuyan, kimi zaman ağıtlar yakan, şiirler okuyan, duygusal anlar yaşayan Hasan Karasapan, 50 dakikalık bir program boyunca sanatı ve kültürü dolu dolu yaşattı. Sezonluk tarım işçileriyle birlikte söylediği türküler ve bestelediği eserler, Şanlıurfa'nın zengin kültürünü yansıtıyordu.

Leyli kültürü, Koza Kırık, Çelik Çubuk oyunları, Çömçe Gelin, Naristan kültürü, taziye evleri ve taziyeler gibi önemli unsurları programa taşıdı. Ayrıca, Hasan Karasapan, Şanlıurfa'daki saygın alimlerden rahmetli Mola Derviş Hoca ile olan anılarını da paylaştı. Bu kısa süre içinde, tarihe ve kültüre dair derinlemesine bir sohbet fırsatı buldum.

Eğer bu programı izlemediyseniz, hala "GAP Gündemi" YouTube kanalında bulabilirsiniz. Hasan Karasapan ağabeyimize sağlık ve sıhhat diliyorum. Sizlere de hayırlı günler dileyerek, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.