BİRİNCİ BÖLÜM

Adını hep duyardım. Bende hep çocukluğumda gördüğüm "şeherli Urfalı" imajı bırakmıştır. Ne zaman tanıştık, hatırlamıyorum. Birkaç şiir programında bizzat kendisinden "Alaman Ford" ve "Tespih" şiirlerini dinledim. Eski Urfa yürüyüş yazılarım dolayısıyla da birkaç defa telefonla görüştük. Eski Urfa'yı çok iyi biliyordu. Adil Saraç'ın, "Urfaca Urfalıca" kitabını hazırlarken, özellikle Eski Urfa'ya dair yer isimleri konusunda kendisinden çok istifade ettiğini duymuştum.

Eski Urfa'yı sadece bilmiyor, aynı zamanda yaşıyor ve birçok alanda katkıda bulunmaya çalışıyor. Esas mesleği inşaat mühendisliği. Ancak bunun yanında yazı yazıyor, şiir yazıyor, resim yapıyor, müzikle ilgileniyor. Aynı zamanda yemek yapma ustası. Bütün bu uğraşlarının da tek bir konusu var: Urfa... Urfa'yı yazıyor, Urfa'nın resmini yapıyor, Urfa müziği ile ilgileniyor, Urfa yemekleri ile meşgul oluyor. Yani o tam bir Urfa sevdalısı.

Röportaj listeme ilk aldığım isimlerden biriydi. Depremden önce arkadaşlarla uğradığımız zaman anlaşmıştık. 9 Mayıs 2023 Salı günü saat 14.00'te, aşağıda bahsedeceğimiz kütüphane ve çalışma ofisi olarak kullandığı, dostlarıyla ve misafirleriyle buluşup sohbet ettiği evinde buluştuk. Fakat konuşacağımız şeyler çok olduğu için bitiremedik. 30 Mayıs Salı ve 7 Haziran Çarşamba günü yine aynı saatte ve aynı yerde iki defa daha bir araya geldik. Her seferinde, her zaman ve her yerde olduğu gibi, özenle tıraş olmuş, takım elbise giymiş olarak beni karşıladı. Belli bir yaşta olduğu ve belli rahatsızlıkları bulunduğu halde, gayet nazik davrandı, ikramlarda bulundu. Kafamdaki o "şeherli beyefendi" imajını iyice pekiştirdi. 11 Haziran'da ise Mahmut Kaya ve Eyyüp Azlal ile Tülmen'de ağırladı bizi. Ailecek gittik ve ailesiyle tanıştık.
Sohbetimiz çok uzun oldu. Fakat her ayrıntıyı önemli buldum ve titizlikle not ettim.

***
M. Sarmış: Fuat abi, sizi hayatınıza gelmeden önce biraz geriye gidelim istiyorum. Urfa'da tanınan, bilinen bir aileniz var; Rastgeldiler… Kurtuluş Savaşında önemli rolleri var. Sadece Urfa'da değil Türkiye çapında tanınmış isimler var. Onun için önce bize dedelerinizden bahseder misiniz?
F. Rastgeldi: Ailemizin kökleri Adıyaman Gerger'e dayanır. 300 sene kadar önce oradan Urfa'ya gelmişler. Gelmelerinin sebebi de ora halkı aşırı isyankârlarmış. Devrin padişahı "Gerger'i dağıtın." demiş. Bunun üzerine Gerger boşaltılmış. Bir kısmı Urfa'ya gelirken, bir kısmı Siverek'te kalmış. Bir kol Kilis'in bir köyüne gitmiş. Gergerli ailesi bize akrabadır. Babam o konuları iyi bilirdi. Benim en büyük hatalarımdan birisi, ondan aile şeceremize dair o bilgileri alıp kaydetmemiş olmamdır. Babam öldükten sonra eyvah dedim ama iş işten geçmişti. Bir ara Halil Amcamın oğlu İsmail Rastgeldi o Kilis'tekilerin izini bulmuştu. "Birlikte gidelim." dedi. "Tamam" dedim ama ha bugün ha yarın derken İsmail Abi öldü, o iş de öylece kaldı.

Bize gelince… Dedemin dedesi Tülmen Köyünü almış. Oraya yerleşmiş. Çiftçilik yapıyorlar, hayvancılık yapıyorlar, koyun besliyorlar. Zaten o devirde yapılan belli başlı meşguliyetler bunlar. Dedemin babası Ali. Kendi aramızda ona "Ali Baba" diyoruz. Dört oğlu var; Bakır, Hüseyin, Hasan ve Ahmet. Dört tane de kızı var. Bakır, benim dedem, yani babamın babası. Üç hanımla evlenmiş; dokuz erkek, dört kız olmak üzere toplam 13 çocuğu olmuş. Babam ilk hanımından. Sırasıyla çocukların isimleri: Halil, Yusuf (babam), Reşit, Osman, Ömer, Ali, Osman, Haydar, Adile, Neciye... İkinci hanımından Celal ve Pakize, üçüncü hanımından Ahmet ve Nuriye… Babamın hem Tülmen'de hem şehirde evi var. Dedem de aynı şekilde. Yazın köydeler, kışın Urfa'ya geliyorlar.

M. Sarmış: Hangi mahalle?

F. Rastgeldi: Su Meydanı Mahallesi… Orada Serçe Hamamı var. Orası babamındı. Makbul bir hamamdır. Sebebi de "kehriz" suyu kullanılmasıdır. Kehriz, yer altında bulunan suyun tünelle başka bir yere nakledilmesidir. Asya ülkelerinde çok görülür. Oranın suyu saçlara ve vücuda çok iyi gelirmiş. O zaman yeraltı suyu yok. Kehriz suyu bir de "Saray Hamamı"na gidermiş. Sarayönü'nde, üniversiteye ait otoparkın olduğu yerde saray varmış. Sarayönü adı oradan gelir. Urfalılar "Seriögü" derler. Arkada saray, ön tarafında da hamam varmış. Sarayın yanında olduğu için o ad verilmiş. Sonra yıkıldı ama garajın içerisinde temeli, taşları duruyor hâlâ.

M. Sarmış: Peki, Serçe ismi o hamama o zaman mı konulmuş?

F. Rastgeldi: Yok, hayır, o isim çok eskidir. Her iki hamamın suyu da keri suyudur dedim ya, mevzu mevzuyu açıyor. Kehrizden de söz etmek isterim. Aşağı yukarı 4-5 kilometre ileride, batıda, Açıksu dedikleri yerin ötesinde çok eskiden iki tane derin kuyu açmışlar. O kuyuların dibinden bir insan boyu, yani 1.60 cm yüksekliğinde 60 cm genişliğinde bir tünel kazmışlar. Ben gidip gördüm, içinden bir insan geçebilecek şekilde. Üstünü tonozla kapatmışlar. O su geliyor, belli bir yerde arazinin kotu aşağı iniyor, su orada dışarı çıkıyor, açıktan akıyor. İşte orası "Açıksu". Açıktan aktığı için o adı almış. Su gelirken Külaflı'nın orada "Eyvanlı Değirmen" denilen bir su değirmeninden geçiyor. Bir değirmen de Karakoyun Deresi'nin orada varmış; onun adı da "Kürkçüoğlu Değirmeni". O su şimdiki Sağlık Müdürlüğü'nün oraya geliyor. Oradan geliyor, "Dutluk"tan geçiyor. Dutluk dediğimiz yer, İpekyol ile eski Devlet Hastanesi arası. Orada dut ağaçları varmış. Eskiden Urfa'da ipekçilik yaparlar. İpek böceği de malum dut yaprakları ile beslenir. Oraya onun için dut ağaçları dikmişler. Su devlet hastanesinin önünden aşağıya, Karakoyun Deresine doğru geliyor.

Bilirsiniz o dere tarihte Daysan ismi ile anılır. Yatağı Haleplibahçe'den Herrehman'a doğru gidermiş. Sık sık sel olduğu için şehirde çok tahribat yapar, çok insanın ölümüne sebep olurmuş. Bu duruma son vermek için M.S 525 yılında derenin yatağını değiştirip şimdiki tarafa akıtmışlar. Bahsettiğimiz tatlı su Karakoyun Deresine varınca yolu kesiliyor. Karşıya geçirmek için derenin üzerine bir su kemeri yapmışlar. Roma İmparatoru Jüstinyen zamanında yapıldığı için onun adı ile anılır. Kehriz suyu o kemerin üstünden geçince bir kol, sarayın ve Saray Hamamı'nın ihtiyacını karşılamak üzere Sarayönü'ne gidiyor. Ağırlıklı kısmı Su Meydanı'na geliyor. Oradan bir kol Yusuf Paşa Camii'nin oraya iniyor. Bir kol Ulu Cami tarafına gidiyor, oradaki çeşmeye (Firuz Bey Çeşmesi) ulaşıyor. Tabii bu arada Serçe Hamamı'na da veriyorlar. Eskiden o sokakları kazarken "künk" denilen borular çıkardı. Künk, topraktan yapılmış, pişirilmiş boru. 50'şer santim boyunda, başları birbirine geçmesi için "muf"lu. Daha sonra şehre su şebekesi döşenirken bunlar toprağın altında kalmış. Eskiden oralarda yapılan yol ve inşaat çalışmalarında sık sık ortaya çıkardı.

Bizim evin önündeki meydana "Su Meydanı" denilmesinin sebebi de gelen suyun oradan şehre taksim edilmesidir…

Bu arada esas konudan bir hayli uzaklaştık. Nereden buraya geldiğimizi unuttum.

M. Sarmış: Çok iyi oldu. Birçok önemli bilgiyi aktarmış oldunuz. Su Meydanı'ndaki evinizden söz ediyordunuz.

F. Rastgeldi: Evet. Serçe Hamamı'ndan, Kadıoğlu Camiine, halkın deyimiyle Dipsiz Minare'ye yetişmeden sağ tarafta babamın mülkü olan dört adet Urfa evi vardı. Birisinde büyük annemiz, yani üvey annem otururdu. Babam iki defa evlenmiş, annem ikinci hanımıdır. Bir evde annem, yani biz otururduk. Üçüncüsünde büyük abim, dördüncüsünde ise dul bir ablam vardı, o otururdu. 1983 yılında oradan Aşağı Çarşı'ya bir yol açtılar. Adını da "12 Eylül Caddesi" koydular. Sonradan "Demokrasi Caddesi" oldu. O sırada evlerin ön tarafından 6'şar metrelik kısım yıkılınca gerisi harabeye dönüştü. Biz de satıp çıktık. Onun tam karşısında da "Yasin'in Kehke Fırını" vardı. Urfalılar iyi bilir onu. O fırın da bizimdi. Babam sonradan onu da sattı. Alanlar yıkıp yerine bir bina yaptılar, kehke fırınının yerinde de şimdi bir ekmek fırını var. Hemen bitişiğinde de "Muhammed Efendi Ziyareti" vardır. Oranın arka tarafında da "Zive" Ziyareti" vardır. "Zebe Ziyaret" diyen de oluyor. Bunlar, zamanında Pakistan-Afganistan taraflarından gelmişler. İslamiyet'i anlatmak için… Tıpkı Bediüzzaman Mezarlığında türbesi olan ve oraya adını veren Bediüzzaman Ahmed el Hemedanî gibi. O taraflardan Anadolu'ya, Rumeli'ye çok gelen olmuş. Bunlar Urfa'da kalanlar. Bu bahsettiğim Su Meydanı taraflarındaki ziyaretlerin olduğu yer eskiden mezarlıkmış.

M. Sarmış: Müslüman mezarlığı mı?

F. Rastgeldi: Herhalde. Ama yine de sınır koyamayız. Diğerleri de olabilir. Sonra hepsi kaldırılmış, o mıntıkanın tamamı mahalle olmuş. Geriye sadece o ziyaretler kalmış.

M. Sarmış: Devam edelim.
F. Rastgeldi: Babamın Bedizüzzaman Mezarlığı'nın girişinin kuzeydoğusunda bir garajı vardı. Adı da Rastgeldi Garajı idi. Babam onun yerini aldığı zaman 4 metrelik tümsekmiş. Kazdırmış, bir sürü kemik çıkmış. Babamın vefatından sonra sattık. Şimdi yerinde Petrol Ofisi benzinliği var.