M. Sarmış: Peki, üç yıl milli eğitim müdür yardımcılığı yaptınız; ondan sonra?
    
H. Parmaksız: Sonra iktidar değişti. Sadık Beyi görevden aldılar. Vekâlet bana verildi. Ancak ortamı beğenmiyordum. Terör başlamıştı. Müdür yardımcısı arkadaşımız Zamir Bey vurulmuştu. Gelecek olan müdürle anlaşıp anlaşamayacağımızı bilmiyordum. Bu yüzden kendi isteğimle Kız meslek Lisesine tayinimi istedim. Kendi dilekçemi yazdım, kendim parafe ettim, götürüp vali yardımcısına imzalattım; diğer evrakların içerisinde gönderdim.  İmzalanıp geldi. Bu arada Halfetili bir hemşerimiz Urfa'ya milli eğitim müdürü olarak geldi. Allah için söylemem lazım. Bana "Seni sordum, araştırdım, seninle çok iyi çalışabiliriz. Niye ayrılıyorsun?" dedi. "Hocam ben ayrıldığım yere bir daha geri dönmek istemiyorum." dedim. Böylece Kız Meslek Lisesinde öğretmenliğe başladım.

M. Sarmış: Bu arada askerlik ne oldu?
    
H. Parmaksız: Ben aslında daha önceden askere gitmek istiyordum. Ancak öğretmen ihtiyacından dolayı 30 yaşından önce hiçbir öğretmeni askere almıyorlardı. Bu yüzden bir yığılma oldu. O yığılmayı eritmek için 1975 yılında kısa dönem yedek subaylık uygulaması çıktı. Toplu olarak bütün öğretmenler bu uygulamaya tabi tutuldu. Kısa dönem yedek subaylık şöyle: Öğretmenler dört ay yedek subaylık eğitimi alıyor, fakat kıta hizmeti yapmıyor. Diplomayı aldıktan sonra görev yerine dönüyor. Tam da yaza denk getirdiler. Ben o yaz Tuzla Piyade Okulunu okudum, asteğmen olarak diplomamı aldım ve Urfa'ya Merkez Ortaokulundaki görevime geri döndüm. Askerliğim bu kadar sürdü. İşte o arada demin bahsettiğim Sadık Ödemiş Bey Urfa'ya milli eğitim müdürü olarak gelmişti. Gelir gelmez de Urfa'da isim yapmış öğretmenlerle bir toplantı yaptı. Beni, Mehmet Sait Akgün'ü, rahmetli Ömer Saatçi'yi, Halil Soran'ı, Mehmet Oymak'ı, İbrahim Halil Çelik'i ve daha başka bazı isimleri çağırdılar. Bana müdür yardımcılığı teklifini de o zaman yaptı. Ondan sonrasını da az önce anlattım.

M. Sarmış: Peki daha evlenmediniz mi?
    
H. Parmaksız: Milli eğitim müdür yardımcısı iken 1976'nın yazında evlendim. Hanım Bandırmalı Türkçe öğretmeni. O zamanki ismi Sağlık Koleji olan Sağlık Meslek Lisesine tayin edilmişti. 

M. Sarmış: Adını da söyleyin.
    
H. Parmaksız: Sıdıka Ayfer Parmaksız… Ben henüz Merkez Ortaokulunda müdür yardımcısıyım.  Bir gün onun eniştesinin arkadaşı olan rahmetli Selçuk Dağyutan Bey, kendisini alıp bizim okula getirdi.  "Kendi okulunda dersi az, sizin okulda ücretli derse girecek." dedi ve bana emanet etti. O günden bu yana 47-48 yıl olmuş, emanete hıyanet etmedim. 

M. Sarmış: Kaç çocuğunuz var?
    
H. Parmaksız: 1977'de ilk oğlumuz oldu; Namık Kemal Parmaksız… 1980'de ikinci oğlumuz oldu; Mehmet Yalçın Parmaksız… Namık Kemal, Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliğini bitirdi. O zaman ilk 1000'e girmişti. O zamana kadar Urfa'da ilk 1000'e giren yoktu, Boğaziçi'ne giren yoktu. Küçük oğlan da Elektrik Elektronik Bölümünü bitirdi, mühendis. Yıldız Teknik'te de doktorasını yaptı.

M. Sarmış: Evliler herhalde…
    
H. Parmaksız: İkisi de evli. Büyük oğlumun eşi diş hekimi. İstanbul'da yaşıyorlar. Küçüğümüzün eşi de Boğaziçi Matematik Bölümünü bitirdi; Ortadoğu'da doktorasını yaptı. Karı koca burada çalışırken, işleri de gayet iyi iken Kanada'dan teklif gelince üniversitede hocalık yapmak üzere Toronto'ya gittiler. Üç yıldır oradalar.

M. Sarmış: Peki torun, torunlar?
    
H. Parmaksız: Büyük oğlandan iki, küçüğünden bir olmak üzere üç kız torunumuz var.

M. Sarmış: Şimdi kaldığımız yere geri dönelim. Kız Meslek Lisesine geçmiştiniz.
    
H. Parmaksız: Orası nispeten rahat bir yerdi. Çünkü o sırada diğer okullarda kan gövdeyi götürüyordu. Derken 1980 Darbesi oldu. İktidar değişti. Arkadaşımız, eskiden beraber çalıştığımız Nejat Ergüven milli eğitim müdürü oldu. Ve bana "Gel beraber çalışalım." dedi. Dedim ki "Ben burada huzurluyum, bir daha Milli Eğitim'e gelmek istemiyorum." O sırada okullarda tertip düzen yok. Bilhassa Urfa Lisesi çok başıboş. Nejat Bey bu sefer beni, Mehmet Akıllı'yı, Yaşar Göncü'yü, İbrahim Halil Mısır'ı, Abdullah Haktankaçmaz'ı, Adil Saraç'ı, Nihat Ademoğlu'nu ve daha başka isimleri Urfa Lisesine verdi. Lisede kapı pencere yok. Her taraf paramparça. Amir memur ilişkisi kalmamış. Öğrencilerin her biri bir kabadayı. Nejat Bey bize "Gidin orayı düzeltin." diyor. Bir de tayinimi müdür yardımcısı olarak çıkarmış. Çok kızdım. Ailecek de tanıştığımız için gidip tepkimi kendisine de ilettim. Bunun üzerine dedi ki "Tamam, müdür yardımcılığını iptal edeceğim; bir iki ay sonra da seni eski okuluna geri vereceğim." Bir iki ay geçince de sözünü tuttu, ben eski okuluma geri döndüm. O zaman bu adını saydığım arkadaşların birçoğu Nejat Beye gidip "Ya bizi de eski okullarımıza geri ver ya da Hikmet Beyi de Urfa Lisesine geri ver." diyorlar. Bunun üzerine Nejat Bey de "Onların hepsini alamam, ama seni oraya verebilirim." dedi ve beni tekrar Urfa Lisesine geri verdi. Tabii yine çok kızdım, ama artık yapacak bir şey yok. Üç yıl Urfa Lisesinde fizik kimya ve biyoloji derslerine girdim. 1983 yılında Nejat Bey görevden alındı, sonra memuriyetine son verildi. Bunun üzerine yeni gelen müdüre eski görevime geri dönmek istediğimi söyledim ve 1983 yılında kadromun olduğu Kız Meslek Lisesinde geri döndüm.

M. Sarmış: Güzel Sanatlar Lisesi kurucu müdürlüğünüz nasıl oldu?
    
H. Parmaksız: İl Milli Eğitim Müdürlüğüne Öner Ergenç gelmişti. Milli Eğitim Bakanlığı Türkiye'de sadece iki ilde Anadolu Türk Müziği Lisesi kurmaya karar verdi. Biri İstanbul'da, diğer müzik yöresi olduğu için Urfa'da… Ortaokul kısmı da var. İlkokuldan sonra öğrenci alacak, bir yıl da hazırlık sınıfı var. Okul müdürlüğü için belli şartları taşımak lazım. Doktora, yüksek lisans, İl Milli Eğitim Müdürlüğünde idarecilik, lise müdürlük tecrübesi gibi… Arkadaşlar Öner Beye benim ismimi veriyorlar. Müdür Bey beni çağırıp teklif etti. Kabul ettim. Böylece bu sefer böyle özel bir lisenin müdürü olarak idareciliğe geri dönmüş oldum. 
    
M. Sarmış: Hangi binada hocam?
    
H. Parmaksız: Bina yok, müdür yardımcısı yok, öğretmen yok, öğrenci yok, memur yok, müstahdem yok. Sadece görevlendirme onayım var. Dediler ki Orhan Gazi Ortaokulunun üst katı boş. (Haliliye'ye bağlı Osman Gazi Mahallesinde. Şimdi Orhan Gazi Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi) Ortaokulun müdürü de liseden arkadaşımız Abdülkerim Saraçoğlu… Neyse gidip göreve başladık. Malzeme ihtiyacını giderdik. Memur olarak Milli Eğitim Müdürlüğünden Şahin Kaplan'ı, müstahdem olarak çocukluk arkadaşımız İsmail Atlı'nın müdürü olduğu Vatan İlkokulundan Müslüm Tatlı'yı istedim. Her ikisi de işini çok iyi yapan, çok değerli kimseler. Hazırlık sınıfı için bir İngilizce öğretmeni verdiler. Müzik dersleri için ortaokuldan öğrencim Bakır Karadağlı'yı görevlendirdiler. Oğlu Nedim'i de öğrenci olarak aldık. Böylece hem babası hem oğlu öğrencim olmuş oldu. Okulu açmış olduk. Bu arada Milli Eğitim Bakanı değişti. Köksal Toptan'ın yerine Nahit Menteşe bakan oldu. Maalesef ülkemizde bazen bakanlar da birbirini çekemiyor; birinin yaptığını bir başkası bozabiliyor. Nahit Menteşe de bu okulları kapatmaya kalkıştı. Okul kurulmuş, öğrenci alınmış… Neyse sonunda bir ara formül bulundu. Müzik Lisesi, Anadolu Güzel Sanatlar Lisesine dönüştürüldü. Bünyesinde müzik bölümünün yanı sıra resim bölümü de olacak. Fakat öğrencilerini ortaokuldan sonra alacak… Bu yüzden biz Anadolu Türk Müziği Lisesi olarak ilkokuldan aldığımız öğrencilere hazırlık sınıfı ve ortaokul eğitimi verirken, Anadolu Güzel Sanatlar Lisesine de lise birinci sınıftan öğrenci aldık. Onların da hazırlık sınıfı var. Anlayacağınız büyük bir karmaşa oluştu. Buna rağmen biz arkadaşlarımızla beraber güzel bir çalışma yaptık. Çok değerli öğretmenleri görevlendirdik. Bakır Karadağlı devam etti. Akçakale'den müzik öğretmeni Sahil Atik'i getirdik. Şimdi ünlü bir isim. Televizyon programları yapıyor. Mesela resim dersleri için Nevin Güllüoğlu geldi.  Daha birçok değerli arkadaş var. Çok iyi öğrenciler yetiştirdik. Şimdi o ilk öğrencilerin her biri bir yerde sanatını icra ediyor. Bakır Karadağlı'nın oğlu Nedim Şanlıurfa Halk Müziği korosunun şefliğini yapıyor. O okulda beş yıl kadar görev yaptım. 1998'in yılının birinci günü emekliye ayrıldım. Sebebi de büyük oğlum Boğaziçi'nde okuyordu; küçüğü Sakarya'yı kazanmıştı. Hanım "Biz burada niye duruyoruz, çocuklarımızın yanına gidelim." demeye başlamıştı. Daha 48 yaşındaydım ve emeklilik için çok gençtim. 28 yıllık görevim vardı; daha uzun süre çalışmayı düşünüyordum. Düzenimi kurmuştum. Fakat çocukların hasreti ve hanımın arzusu üzerine emekli oldum. Küçük oğlanın yanına gittik. Karı koca bir yıl dershane öğretmenliği yaptık. En azından çocuk mezun oluncaya kadar orada kalacağız diye ev de almıştık. Ancak o yılın sonunda deprem oldu. 1999 Marmara depremi... Adapazarı yerle bir oldu. Bizim binaya bir şey olmadı, ama neşemiz kaçtı. Hanım Balıkesir Bandırmalı. Biz de Erdek'te bir ev almıştık. Daha önceden her yaz giderdik. Bu sefer alıp kalıcı olarak yerleştik. Deprem sırasında da Erdek'te idik. Niyetimiz yazın Erdek'te kışın Urfa'da kalmaktı. Bir süre öyle devam ettik. Sonra giderek daha çok Erdek'te kalmaya başladık. Urfa'daki evi de daha geçen yıl sattık. Şimdi karı koca böyle bir hayatı yaşıyoruz.
    
M. Sarmış: Şimdi neler yapıyorsunuz?

H. Parmaksız: Kitap okuyorum. Bu yaştan sonra İngilizce çalışıyorum. Yürüyüş yapıyorum. Arkadaşlarla vakit geçiriyorum. Sık sık internet üzerinden veya telefondan çocuklarla ve torunlarla görüşüyorum. Ufak tefek sağlık sorunlarıyla uğraşıyorum. Çok şükür.