Değerli Okuyucularım; Doğduğumuzdan beri hayatımızdaki yolculuk başlamamış mıdır aslında? Ne ile karşılaşacağımızı bilmeden hem de...

Bu yolculukta hayat insanı farklı yerlere, farklı diyarlara alır götürür. Bazen güzeli, bazen zorluğu görür, bütün bunları göğüslersin. Farkında olmadan güzeli görünce mutlu olur, sevinir, farklı duygulara bürünürsün.

Ama zorluklar karşısında yaşamak, onlarla mücadele etmek, zorluklara göğüs germek gerçekten zor bir iştir hayat mücadelesi içinde. Bir o yana bir bu yana çalkalanır gidersin denizdeki kayık misali. Bir yandan da kafamızda dönen 'Ne yapsam, nasıl halletsem?'sorularına cevap vermek zorunda kalırız. İşte bu zorlu yaşam koşulları

Özellikle de çocuklar ve anne-babalar için daha da farklı bir anlama gelmektedir. Tabii ki engelliler ve yaşlılar da çocuklar ve anne-babalar ile aynı durumdadır. Hayat mücadelesi içinde her bireyin kendine özgü yaşadığı zorluklar muhakkak vardır. Ancak insanoğlu için en büyük zorluk açlıkla mücadele etmektir. Çünkü insanoğlu acıktığı zaman uyuyamaz, çalışamaz, gülemez, eğlenemez.

Çünkü sürekli zil çalan bir midesi vardır o kişinin. Zihninin nefsini zorlamasıyla birlikte açlığını bir şekilde bastırması gerekecektir bu kişilerin. İşte bu karmaşanın içinde insan bu zorlukları ve sıkıntıları aşma çabasına girer mecburen. Yaşanan bu sıkıntıları gidermeye çalışan kişiler bazen bunları yaparken bilerek ya da bilmeyerek yanlış tercihlerde bulunabilirler. Hırsızlık, tehlikeli ortamlara girmek, zararlı alışkanlıklara düşmek bunlardan bazılarıdır aslında.

Bu insanları kiralık katil olma, organ satma, organ mafyasının içine düşme gibi daha tehlikeli ve daha çeşitli durumlarda da görebiliriz. Evet, kıymetli okuyucularım; Şanlıurfa'da bazen caddelerde bazen sokaklarda sık sık dilenenleri hatta çocuk dilencileri görürüz.

Daha çok sokaklarda sistematik ve organize dilendirilen çocuklarla sık sık karşılaşırız. Akşamları Atatürk Bulvarı'nda gezdiğimizde yaşları aynı olan ve aynı flütleri çalan çocukları hem duygu sömürüsü yaparken hem de dilenirken görürüz.

Açlık duygusu ile bazen 'Muhtaçlar, ihtiyaçtan böyle yapıyorlar.' diye düşünüp onlara bağışta bulunanlar da çıkıyor elbette. Zaten amaçları da o ya: 'Duygu sömürüsü.' Ama belli ki birileri tarafından organize olarak dilendirilen, bazen de yapışkan gibi zorla mendil, kalem satan trafikte hayatlarını tehlikeye atıp zorla aracın camlarını silmeye çalışan çocuk manzaralarıyla hatta sokakta boynu bükük şekilde, kar kış demeden torunlarıyla birlikte kaldırımda dilenen kadın manzaralarıyla bile sık sık karşı karşıya kalmaktayız.

Geçenlerde, geri dönüşüm atıkları toplayan bir kadının çektiği tekerlekli arabanın arkasında 2 tane sevimli çocuğun oturması farklı iki yerde gözüme çarptı. Çarşı pazarda geri dönüşüm atığı toplayarak duygu sömürüsü yapan kadının bu durumu ciddi anlamda tehlike saçıyordu. Görünüşte onurlu bir anne, çıkmaza girmiş çocukları ile birlikte sokaklarda geri dönüşüm atığı topluyordu. Ama yapılan şey ise duygu sömürüsünden daha çok vatandaşların o manzara karşısında kendisine para vermesiydi.

İtiraf edeyim ilk gördüğümde ben de bir miktar bağışta bulundum kendisine. Ama sonrasında bu manzarayı izledim. Farklı yerlerde durup duygu sömürüsü yaptığını görünce bunun ciddi bir tehlike olduğunu anladım. Çocukların sağlığı, kişisel gelişimleri bir yana insanımızın duygularını sömürmesi, kısa yoldan zengin olma çabası gibi tehlikeleri gördüm bu manzara karşısında.

Evet, ilimiz yoğun bir genç nüfusa sahip. Gerçekte onur'u ile çalışan yüz binlerce insanımız var. Onları kutluyorum. Ama lütfen duygu sömürüsünde çocukları kullanmayalım, kullandırtmayalım. Yetkilileri de bu konuda aktif olarak görevlerine davet edelim.

Her insan değişik şekilde imtihan olur ama imtihanın adı ve baş etmenin yolu duygu sömürüsü değildir.

Hele hafta sonları ilimize dışarıdan, çevre illerden gelen organize dilencilere karşı da ayrıca hep birlikte tedbir alalım. Bu tedbirlerin başı da bilinçli ve eğitimli, aydın bir toplum olmaktan geçer. Toplum olarak ilimize, insanlarımıza sahip çıkalım.

Kalın sağlıcakla